Sevgili dost ve arkadaşlar,
Başta Şule'm olmak üzere ben ve tüm ailemiz bu zor günlerimizde bizi hiç yanlız bırakmayan sizlere çok teşekkür ediyoruz. Her zaman yanımızda olduğunuzu bizlere hissettirdiniz.. Sağolun, var olun...
Bizler, hepinizin ayrı ayrı yeni yıllarınızı kutluyoruz.. 2011 yılının çok güzel geçeçeğine, tüm olumsuzlukları geride bırakarak sağlık ve sıhhat içinde uzun yılları birlikte geçireceğimize olan inancımız sonsuz..
Hepinize başta önce sağlıklı, sonra mutlu ve başarılı nice yıllar diliyoruz..
Sizleri çok seviyoruz..
Şule - Alev
31 Aralık 2010 Cuma
28 Aralık 2010 Salı
28 ARALIK 2010 SALI
Merhaba sevgili arkadaşlar,
Dört günlük bir aradan sonra yine beraberiz. Noel babaların sokaklarda dolaştığı bu günlerde,
Şule'min sevgili arkadaşlarıda bugün noel babalar gibi bizi ziyarete geldiler. Tabiki hepside içeriye girip Şule' lerine bir merhaba diyebilmek için can atıyorlardı. Ama doktorlar tarafından o kadar tembihliyiz ki ziyaretçi konusunda!!!...Ne olur kusuruma bakmayın... Kan değerleri o kadar düşük seviyerdeki şimdi. Bizleri hiç birşekilde etkilemeyek o minicik mikroplar onu çok hırpalayabilirler. O yüzden ziyaretçi sayısını minumumda tutmaya çalışıyoruz. Alp, annem, Ecmel ve benden başkasının içeriye girmesini doktorlarımız onaylamıyorlar..Tabi birde eğer buradaysa Yalçın'a izin var...
Bugün ilk olarak Şule' nin lise yıllarından arkadaşı olan Aydan geldi. 1972-1980 yıllarını aynı okulda, aynı yatakhanelerde geçiren , o senelerde birbirlerinin dertlerine derman olmaya çalışan , sevinçlerini, üzüntülerini birlikte yaşayan bu kızlar şimdi de Şule' ye en güzel yeni yıl dileklerini bildirebilmek için çok güzel bir organizasyon yapmışlar.
Hepsi, ayrı ayrı birer yılbaşı konuşması hazırlamış ve bunları video ya çekmişler. Sonra hepsini bir flash diskcde toplamışlar. Onuda çok şık bir kırmızı kutunun içine yerleştirmişler..
Şule bugün henüz onları seyretmedi. Keyfinin biraz daha yerine gelmesini bekliyor, ki tadını çıkara çıkara seyretsin. Aydan' ın söylediğine göre, Amerika' daki Alev'in gitar eşliğinde söylediği bir şarkısı da varmış. Ben de büyük bir merakla bekliyorum. İnşallah önümüzdeki 2-3 gün içinde hep beraber seyredeceğiz bu güzel disci.
Öğlene doğru, sevgi battaniyesinin mucidi olan Oya telefonla beni aradı. Biraz sonra Şule' ye yeni bir sürpriz getireceğini söyledi. Büyük bir merakla beklemeye koyuldum. Artık o güzel battaniyeden sonra daha başka ne yaratabilirler diye.. İnanın , o getirdiği şey hiç aklıma gelmemişti. Buda süper bir düşünce ürünü.. Şimdi size anlatmaya çalışayım..
Bir kanat ince kumaştan yapılmış perde düşünün. İki yanlarında çizgileri var. Orta yeri pano şeklinde boş. Bu boş olan alana, IK da çalışan herkez ,ellerini çeşitli renklerdeki boyalara batırarak , eskiden ilk okullarda yapılan patates baskılar gibi el izlerinden baskılar yapmışlar ve hangi elin kime ait olduğunuda yanlarından oklar çıkararak yazmışlar.. Zannedersiniz ki tüm
Bütün bunlar olurken Şule uyuyordu. Onun için odada gürültü yapmak istemediğimden perdeyi asamadım. Uyandıkdan sonra kimlerin geldiğini anlattım ve "lütfen şimdi şu çarşafı kafana çek, ben tamam diyene kadarda bakma " dedim. Yavrum oda söz dinledi...
Daha önce görevliden istediğim, şimdiye kadar üzerine çıkamadığım kadar çok basamaklı bir merdiveni pencerenin yanına getirdim. Tabi tangır-tungur sesler çıkıyor bu arada...O güzelim perdeyi mevcut perdelerin altına astım, bir güzel düzelttim sonrada Şule' ye "tamam" dedim..
Çarşafı kaldırıp, pencereye doğru bakarken gözlerindeki ışıltıyı maalesef ki sadece ben görebildim. Ama emeği geçen herkezin görmesini çok isterdim. Şunuda yazmayı unutmayayım, perdenin bir kenarında yukarıdan aşağıya doğru ninik mandallara yapıştırılmış renkli renkli kalpler tutturmuşlar.. Oda ayrı bir güzellik...
Bütün bunlar olurken Bir ara telefonum çaldı yine. Arayan sevgili Dane... Telaşeli telaşeli bana şunu soruyor: "Alev, çabuk söyle Şule en çok hangi çiçeği seviyor?" Fazla düşünmeye gerek yok Şule' nin favori çiçeğinin gelincik olduğunu zaten biliyorum da hastaneye hiç bir şekilde yapma da olsa çiçek alınmadığını Dane biliyordur. Ne yapacak acaba diye de düşünmeden edemedim.
Oya ve arkadaşları tam gitmek üzereyken Dane elinde upuzun bir rulo paket ile geldi. " Bunu lütfen aç ve içeri as" dedi. Ruloyu bir açtık ki ...İçinden ne çıksa beğenirsiniz???Kocaman bir poster. Şahane bir manzara. Yukarıda masmavi bir gökyüzü, aşağıda ise bir gelincik tarlası...
Üzerinde de şu yazıyor: KAÇARI YOK GEÇECEK! Nişantaşında bir ofset matbaa bulmuş. Ne istediğini ve neden istediğini her türlü duygusallığı katarak anlatmış. Çünkü "hemen yapamayız" demişler. Hikayeyi dinledikden sonra "yarım saatte olur " cevabını almış. Ama Dane için buda çok uzun süre.. "size iki dakika müddet, bunu yapıyoruz" demiş ve direkt internetten gelincik tarlası resimlerini bulup işe koyulmuşlar hep beraber. Ortaya çıkan poster nefis. Onuda Şule nin odasının kapısına astık.. Bu arada Dane nin bir tavsiyesi var. Matbaada mavi gözlü süper bir çocuk varmış. "İlgilenenlere duyur" diyor....
İşte bu günümüz böyle üç tane çok güzel sürpriz ile geçti..
Şule bugün de düne göre biraz daha iyi. Henüz birşeyler yiyip içmeye başlamadı ama gözleri daha güzel bakıyor. Çoğu zamanını da uyuyarak geçirmeyi tercih ediyor. Birkaç güne kadar kan değerleri normal sınırlara gelmek için hareketlenmeye başlayacaklar. O zaman herşey daha güzel olacak. O zamanda ben sizlere Şule ile ilgili çok daha güzel haberler vereceğim.. Bekleyin..
Bekleyin...Bekleyin....
Hepinizi çok seviyoruz..
Sağlıcakla kalın,
Alev Balta
24 Aralık 2010 Cuma
24 ARALIK 2010
Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,
Size beş gündür yazamadım kusuruma bakmayın. Önce Şule' nin ilaç programı tamamlansın ondan sonra yazarım diye planladım kendimi. Sonrada İlacın etkisi kendini göstermeye başlayıncada fırsat yaratamadım.
Kullanılan yeni ilaç da aynen kemoterapiler gibi etkisini gösterdi.
Artık bugün, tüm kan değerleri olabilecek en minumum seviyelere indi. Birkaç gün böyle devam eder. Sonra da değerler tekrar yükselmeye başlar.
Her tedavi sürecinde vücudun farklı bir yeri daha çok tepki gösteriyor. İlk defasında düşürülmeyen bir ateş olmuştu. Sonrakinde ağız içinde yaralar oluştu, dişler çok etkilendi. Ondan sonrakilerde yemek borusu hep etkilendi. Bir keresinde vucudun tüm derisi tamemen değişti.
Bu seferde yine yemek borusu ve mide şikayetlerinin yanında ara ara çıkan ateş, el ve ayaklarının su toplayıp şişman şişman olması oldu.
Her sabah çok erken bir saatte alınan kan ile yapılan tahliller sonucunda ,o gün içinde kan ve trombosit verilip verilmeyeceğine karar veriliyor. Bugün her ikisine de ihtiyacımız oldu.
Sevgili Oya ile telefonlaştıkdan sonra, eksik olmasınlar en az on tane ING Bank mensubu bizi arayarak kan vermek için gönüllü olduklarını beyan ettiler. Hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyoruz. Onların telefon numaraları artık bizde kayıtlı. Eğer ileriki günlerde yine ihtiyacımız olursa, benimle konuşurlarken hissettiğim samimiyetlerine güvenerek sırayla kendilerini arayacağım. Tekrar onlara çok teşekkür ediyoruz. Sağolsunlar, varolsunlar....
Sevgili arkadaşlar, sizlere şimdilik bukadar yazıyorum. En kısa zamanda tekrar buluşmak üzere hepinize sevgiler, selamlar yolluyorum...
Sağlıcakla kalın,
Alev Balta
18 Aralık 2010 Cumartesi
18 ARALIK 2010
SÜPER YALÇIN
Bu ağabey' e madalya takılmazda ne yapılır???
Hepimiz, hepinizi çok seviyoruz.....
Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,
Bugünkü yazımızın başlığı gördüğünüz gibi SÜPER YALÇIN...Sevgili Yalçın'ımız artık bir madalyayı hakikaten hakketti.. Şule' ye uygulanması planlanan ve daha önce size bahsetmiş olduğumuz ilaç "canım yurdumda" henüz kullanılamadığı için yurt dışından getirilmesi gerekiyordu. Legal olarak getirilebilmesi için de Sağlık bakanlığından izin alınması gerekiyordu. Bunun süresini tahmin edebiliyorsunuz herhalde...
Bunlarla uğraşacak vaktimiz olmadığı ve ilacın en kısa sürede verilmesi gerekliliği karşısında tabiki yapılacak tek şey Yalçın'a müracaat etmekti.
Bu İlaç Almanya'da da eczanelerde satılmıyor. Ecza depolarına sipariş veriliyor ve istenilen eczaneye onlar gönderiyorlar. Fakat reçeteyi gören eczacı ilacın Türkiye' ye gideceğini ecza deposuna söylemiş. İşte problem buradan çıkıyor. Depo , ilacın henüz Türkiye'de kullanım izni olmadığı için "satışı yapamam "diyor. İşte bu evrede Yalçın tüm karizmasını, aklını ve bunun yanında pratik zekasını kullanarak ilacı satın almayı başarıyor. Zamanda çok kısıtlı olduğu için Amsterdam daki ilaç deposu özel kargo taksi vasıtasıyla ilacı Münih'e gece yetiştiriyor. Fakat teslimatı mutlaka eczaneye yapması gerektiğinden ve eczaneler orada da akşam
erken kapandığından Yalçın da o saate kadar eczanede ECZACI HANIM ile vakit geçirerek kargo nun gelmesini bekliyor. Cuma günüde ilaçları salimen hastaneye yetiştiriyor. ..
Bu ağabey' e madalya takılmazda ne yapılır???
Sabahleyin hastanenin onkoloji bölümünden gelen bir görevli ilaçları benden teslim almadan önce 13 kutuyu teker teker açarak tüm şişelerin altlarındaki tarih ve numaraları kontrol etti. Sonrada karşılıklı olarak imza attık, ve ilaçlar teslim edildi. Öğlenden sonrada bu ilaçdan önce
koruyucu başka ilaçları port' a taktılar sonrada bu ilacı. İki saate yakın sürede ilaç bitti.
O zamandan beride aldığı diğer ilaçlar yüzünden devamlı uyku halinde yatıyor. Böylesi daha iyi oluyor. Vakit daha kolay geçiyor sanki böyle.
Şimdi size çok güzel birşey aktaracağım. İki gece önce Şule' nin ING Bank dan arkadaşı Oya telefonla arayıp gelmek istediğini döyledi. Çok sevindik tabi..
Geldiğinde bir de baktık ki elinde kocaman, panter desenli çok güzel poşet var. Bunun içinde mutlaka süper bişey var diye düşündük tabi.. Hoş beş den sonra Sevgili Oya bize panter desenli poşette ne olduğunu ve nasıl yapıldığını anlatmaya başladı.Oya, aşağıda okuyacağınız maili, bankanın IK departmanındaki herkeze yolluyor.
Arkadaşlar, Şule Hanım için hep beraber battaniye örüyoruz. Bütün kızlar 10 numara şiş kullanarak biraz kalın ve yumuşak bir yün seçerek 26 ilmek ile prinç desen ( yani 2 yüz 2 ters, iki sıra örüp, sonra tersin üzerine yüz, yüzün üzerine ters) kare olacak şekilde örüyoz. Renk seçimi size ait. Pazartesiye kadar bitirirseniz birleştirmesini ben yaparım.
Ayrıca haftaya kalan yün ve şişleri getirirseniz bankanın çeşitli yerlerinde fotoğraf çekeceğim. (Toplantı odası, masalarınız, 57.Alay, kafeterya, yemekhane gibi)
Erkekleride, yünlerden çile yaparken veya yine örgü örerken çekerim.
Her karenin ucunda biraz ip bırakırsanız bir boncuk ile tutuşturarak adlarınızı yazacağım. Sonra, fotoğraflarla battaniyeyi birlikte yılbaşı armağanı olarak veririz.
Süpeeeeeeeer olacak... İnanıııııııınnnnnnn..
İstenilen zamanda tüm IK cılar en güzel şekilde renkli kutularını örmüşler, örgü örmeyi bilmeyenlere de bilenler öğretmiş. Erkeklerde kız arkadaşlarına yünleri sararken yardım etmişler. Süper bir ekip çalışması. Bundan daha güzelini düşünmek ve uygulamak mümkün değil bizce. Sonrada sevgili Oya, bu rengarenk örgüleri evine götürüyor. Yan yana dizerek masa üzerinde battaniye şeklini veriyor. İki gece başka bir arkadaşıyla bu kareleri birbirine birleştiriyor, sonra yıkayıp, kurutuyor ve bize getiriyor. Ne muhteşem bir dayanışmadır bu???
Bu nasıl bir sevgidir???? Bunlar anlatılamaz, ancak yaşanır... Sizler varın düşünün... Tüm bunlar Şule mize nasıl bir dayanma gücü veriyor... İnanılmazsınız arkadaşlar... Ailecek hepimiz, hepinize sonsuz teşekkür ve sevgilerimizi yolluyoruz... Hepinizin ellerine sağlık.. Şahane bir battaniye olmuş.. İçine sevgi katılarak yapılan her şey işte böyle muhteşem olmak zorundadır..
Hepinize sonsuz teşekkürlerimizi sevgimizi y0lluyoruz...Lütfen kabul edin....
Bundan sonraki yazıyı sizlere Şule' nin yazmasını dileyerek bu akşamlık bitiriyorum.
Hepimiz, hepinizi çok seviyoruz.....
Sağlıcakla kalın
Alev Balta
15 Aralık 2010 Çarşamba
Bu iş artık bir masal olsun!
"Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken, zamanın birinde Şule isminde çok şanslı bir kadın yaşarmış. Şansı, çok seveni olmasından ve dünya gözüyle sahici sevgiyi görebilmiş, yaşayabilmiş. Bir gün nerden denk geldiyse bilinmez, kötü bir hastalığa yakalanmış. Şule'nin şansı hep hastalığının yanı başında olmuş. Etrafındaki sevgi her geçen gün onu daha çok korumuş ve iyileştirmiş. Uzun süren tedavilerden, ızdırap ve sıkıntılardan sonra Şule iyileşmiş, sapasağlam hayatına sevdikleri ile devam etmiş ve ömür boyu çok mutlu olmuş".
Şu yukarıda yazdıklarımı bir an önce blog'a yazabilmeyi çok arzu ediyorum. Bu hastalık bir masaldı, yaşandı, geçti ve bitti diyebilmek sizlere hep müjdeli haberler vermek istiyorum. Ne yazık ki hepimiz biraz daha sabırlı olacağız durum öyle gösteriyor.
İki hafta önce Yalçın dan aldığım beyaz hücrelerin savaş başlatıp kötü hücrelere saldırmasını ve bende reaksiyon oluşmasını bekliyorduk. Evde dinlenerek ve beslenerek bu süreyi geçiriyordum. Haftada 3 kere kan tahlili yaptırarak da durumu kontrol ediyorduk. Dün yapılan kan tahlil sonucu benim lökositlerin biraz fazla kıpırdadığını gördük. Ben hemen doktorumu gene kötü hücreler devreye girmiş olabilir diye aradım. Preferik yayma dedikleri metodla hücrelerin tipini gördükleri bir analiz yapıyorlar. Sonuçta bazı kötü hücrelerin devrede olabileceği haberi geldi ve yeni bir tedavi yöntemini uygulamaya karar verdiler.
Dolayısıyla bugün biz tekrar Nişantaşındaki ikinci adresimize, Amerikan hastahanesine geldik. Mevcut lökositleri önce yok edecekler ve bu hastalığın tedavisinde yeni kulanılmaya başlayan bir ilacı verecekler. Bu ilacın özelliği hücreler içinde kötü olanları seçip, onların tepesine vuruyor. Doktorlarımızın görüşü de kötü hücreler daha fazla oluşmadan yılanın başını erkenden ezmek. Türkiyede bulunmayan bu ilacı kahramanımız Yalçın Almanya'dan temin ederek, uçakla cumaya bana yetiştirecek. Ondan sonra ne olacak ben de bilmiyorum. Mutlaka ilacın bazı yan etkileri olacaktır. Zaten istenen ilik reaksiyonu yapacaksa başıma neler gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Sonra kan değerlerinin tekrar remisyona gelmesi ve kötü hücrelerin başarılı bir katliamı olmasını diliyoruz. Şimdilik bilebildiğimiz bu kadar.
Tek istediğim, tüm negatif enerjileri yok edecek olumlu düşüncelerinizi ve dualarınızı eksik etmemeniz. Sayemde hacı hoca olacaksınız vallah! İlerde isteyen olursa Umre ve Hac masrafları benden!!!!!
Not: Lökositler sıfırlanacağından, enfeksiyon riskine karşı görüşme yasağı yarından itibaren başlıyor. Maalesef ziyaretçi yok, ben de bu arada izole olmaktan kafayı yemem inşallah.
Hepinizi çok seviyorum.
Şuşu'nuz.
4 Aralık 2010 Cumartesi
Ne Diyiiimki!
(Umarım video'u çalışır.)
Evet, yeter ki ben isteyeyim! Sizin sahici sevginiz ile ben iyileştim gibi hissediyorum kendimi çoktan.
Ben doğmadan çok önceleri falcı bir bayan, anneme, üçüncü bir çocuğu olacağını ve çok şanslı olacağını söylemiş. İşte benim şansım, başka şey söylemeye gerek yok artık!!!! Sizleri çok seviyorum.
Şule
1 Aralık 2010 Çarşamba
1 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA
Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,
Pazartesi günü öğlen saatlerinde Almanya' ya yolcu ettiğimiz Şule' miz ve Yalçın'ımız bugün öğlenden sonra Tanrıya çok şükür ki vatana geri döndüler.
İki günlük bu yolculuk biraz yorucu olmuş ama güzel haberlerle geri geldiler...Yorgunluk nasılsa
geçer..
Salı sabahı hastaneye gittiklerinde önce Şule' nin rutin kan tahlillerini yapmışlar. Daha sonra da Dr.Ahmet bey'in ofisinde diğer muayeneler yapılmış. Sonra Şule nin koluna bir kateter takmışlar ve buradan, daha önce Yalçın' dan alınıp dondurulan beyaz hücreleri vücuda enjekte etmişler. Bu işlemi yaparken de Ahmet bey Şule'ye " bu beyaz hücreleri dondururken içine bilmem ne maddesi koyuyoruz. Sonra bunlar eridiğinde senin duymadığın ama etrafının duyacağı bir sarımsak kokusu olacak" demiş. Şule bunu gır gır olarak almış ama Yalçın öyle demiyor!!!!!! Artık ben bilemicem gerçek durumu.....
Bu beyaz hücreleri, vücut reaksiyona girsin diye belirli dozlarda veriyorlar. Hatırlarsanız daha öncede bir kere daha verilmişti. O zaman Münih'e Yalçın'ın evine gitmiştik hep beraber. Orada reaksiyon başladığı zaman Şule biraz paniye kapılmıştı. Çünkü , o işlemden önce hali, neşesi, iştahı çok yerindeydi. Reaksiyon başladıkdan sonra bunların hepsi yok olmuştu.
Şimdi bu durumun daha kuvvetlisini bekliyoruz. Çünkü bu sefer, geçen seferkine göre çok daha fazla miktarda beyaz hücre vermişler...Önümüzdeki hafta bunları beklemeye başlayacağız. Hemde dört gözle ........
Ahmet bey, Şule ile konuşurken, aynı Şule gibi olan bir hastasının durumunu anlatmış. Bu hastayada önce nakil yapılmış, ardından nüks gerçekleşmiş. Bunun üzerine yüksek miktarda beyaz hücre vermişler. Reaksiyon başlamış ardından hastada sarılık başlamış. Sarılığı tedavi ettikden sonrada löseminin de yok olduğunu görmüşler. Bu konudaki tüm doktorların bir ortak görüşü var. Bu hastalıkta; hastalık yok, hasta var... Her hastanın durumu kendine özel...Onun için tedavi şekli ve yöntemi herkeze göre farklılıklar gösterebiliyor.
Şule 20 Aralıkta yine Almanya' ya gidecek. Bu zamana kadar reaksiyonun başlamasını bekliyoruz... Sizlerden REAKSİYON duasına çıkmanızı yine rica ediyoruz...
Şulem artık evinde. Beklenen reaksiyon gelene kadar bol bol dinlenmesi ve beslenmesi gerekecek. Bizde elimizden geldiğince ona destek olmaya ve beslemeye gayret edeceğiz..
Bu hafta sonu ben Bursa' ya bir haftalığına gideceğim. Biraz orayı toparlayayım, sonra hemen geri geleceğim.
Arkadaşlar, şimdilik bu kadar yazıyorum. Gelişmeleri sizlere anında bildirmeye devam edeceğim. Bursa' ya gittiğim zamanda naklen yayın yaparım....
Hepiniz seviyoruz,
Sağlıcakla kalın...
Alev Balta
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)