29 Mayıs 2010 Cumartesi
ŞULE' MİZE KAVUŞTUK..
27 Mayıs 2010 Perşembe
GELİYORUUUUMMM
MÜJDE MÜJDE MÜJDE BEKLENEN REAKSİYON GELDİ!!!!!
Başlığımızda da okuduğunuz gibi beklenen reaksiyon nihayet geldi...Allahımıza çok şükür bunuda yaşadık...
Bir süredir Şule' nin biraz keyifsiz olduğunu, iştahının olmadığını, canının devamlı uyumak istediğini bizi yakından takip edenler biliyordu. Doktor Ahmet bey ile yaptığımız telefon görüşmelerinde bize "telaşlanmamamız gerektiğini , bunun olabileceğini" söylüyordu.
Bu sabah Şule' nin rutin hastane kontrolü vardı. Münih' den dün ayrılarak Essen'e geçtiler. Bu sabah da kan tahlillerini ve muayenesini yapan Ahmet bey yaşanan durumun REAKSİYON olduğunun müjdesini vermiş. Şimdi farklı bir ilaç uygulaması ile keyfinide yerine getireceklermiş. Çok şükür, çok şükür, çok şükür.... Çünkü bu reaksiyon yaşanmasaydı, ileride hastalığın nüksetme ihtimali düşük bir ihtimalle de olsa vardı. Bunuda hallettikden sonra artık içimiz çok daha rahat...
Şule ve Ecmel' in geliş tarihleride kesinleşti. İnşallah 29 mayıs cumartesi günü saat 15.30 da Türkiye' de olacaklar..........Onları sevgiyle kucaklayacağımız anları sabırsızlıkla bekliyoruz....
Bu zor yolculukda bizleri yanlız bırakmadığınız, mailleriniz ile blog'a yazdığınız yorumlarınız ile bizi hep yüreklendirdiğin için sizlere birkere daha teşekkür etmeyi borç biliyorum
Sizlere bundan önce yazdığım teşekkür amaçlı son yazıma yorumlarını gönderen vefakar arkadaşım sevgili Ferhal'e, sevgili O'ya 'ya, sevgili Petek'e, Sevgili Yeşim'e, Canım arkadaşım Haldun'a, Sevgili Adile'ye, Sevgili Dane'ye, Şule'min adaşı sevgili ŞuleSönmez'e, 45 yıllık can dostum sevgili Nur'uma ve yazıları Şule'ye sonsuz destek veren Alim Erginoğluna benim için yazdıklarından dolayı ayrıca tekrar teşekkür etmek istiyorum. Zor günlerimizde her akşam bloğa yazımızı koymamızı bekleyen, okumadan yatıp uyuyamayan Bursa'daki dostlarıma, Ağustos ayından başlayıp, Almanya'ya gidene kadar İstanbul' da hastanede Şule' nin yanında kaldığım sürede bana güç ve moral vermek amacıyla defalarca sadece benim için Bursa'dan kalkıp İstanbul' a günü birlik gelen 30 yıllık dostum sevgili Sevgim' e arada bir-iki gün bloğu güncelleyemediğimiz zaman telefonlarla bize ulaşmak için çırpınan yakınlarımıza tekrar tekrar teşekkür ediyorum. En son teşekkürüm de eşim Bertan'a. Bu güne kadar , öğrenciliği dahil hiç bekar hayatı yaşamamıştı. Bu vesile ile bunu da tatmış oldu ama birgün bile yanlızlığından ötürü sızlanmadı. Bana daima telefonlarda kuvvet verdi. Şule' yi hiç bir zaman kendi kardeşinden ayrı tutmadı. Geçirdiğimiz bu süreçte onun da hakkını ödeyemem.
Bizleri hiç yanlız bırakmadınız. Bizlerin güç kaynağı sizler oldunuz.
Yazdığınız son yazılarda benim "ablalığım" dan bahsetmissiniz. Ben herkezin ablasından farklı ne yaptım ki?? Böyle bir durumda benim yaptığımdan daha farklı ne olabilirdi?? Başka bir türlüsünü düşünmek bile mümkün değil benim için. Mutlaka çok daha iyisi de yapılabilirdi . Ben çok konuşan, çalçene bir insan değilim. Belki Şule' nin zor günlerinde çok daha fazla onunla konuşarak, daha fazla gırgırlar yaparak onu daha canlandırabilirdim. Ama yapamadım çünkü sun-i olurdu. Şuşum da bunu hemen anlardı.. Neyse hepsi bitti Tanrıya şükür.. Bende diğer ablalar gibi sıradan bir ablayım. İsterseniz sizinde ablanız olurum...
Sağlıcakla kalın
Sevgilerimle
Alev
Not: Cumartesi günü Şule tüm dost, arkadaş ve yakınlarına kavuştuğu zaman hepsi ile ayrı ayrı kucaklaşmak, onlara sıkı sıkı sarılmak , hasret gidermek isteyecektir. Bunu hepimizin istediğinden eminim. Ama Doktor Ahmet'in yasağını hatırlatmak istiyorum.
Bir müddet; sarılmak, kucaklaşmak, öpüşmek maalesef yasak. Sadece uzaktan uzağa kucaklaşacağız..Anlayış ile karşılayacağınızdan eminim...
Ailecek hepinize duyarlılığınızdan dolayı teşekkür ediyoruz....
21 Mayıs 2010 Cuma
21 MAYIS 2010
Burada "dünyanın en iyi ablası" yazıyormuş!!!!!
Sizlere bir kere daha desteklerinizden ve sevgi dolu mesajlarınızdan dolayı teşekkür ederken, cumartesi günü görüşmek üzere diyerek veda ediyorum..
Sağlıcakla kalın
Alev balta
18 Mayıs 2010 Salı
18 Mayıs
Sevgili ailem ve arkadaşlarım,
Bir süredir blogumuzu güncelleyemedik. Geçen hafta Essen’deki kontrolomüzden döndükten sonra ben hasta oldum. Nezle ve öksürük şiddetlendi. Antibiyotikleri artırdık. Ancak basit bir soğukalgınlığı beni hemen deviriyor aşağıya. İştahım kesildi. Bütün vücudum hatır hutur kaşınmaya başladı. Bu reaksiyon da olabilir düşüncesiyle bitkinliğimin sebebini ona verdik. Evden hiç çıkmadan genelde hep yatarak ve kitap okuyarak geçirdim. Öksürüğüm daha derinlerden gelmeye başlayınca doktorum ile konuşarak burada bir doktora kontrole gitmeye karar verdik. Pazartesi Yalçın’ın Münih de tanıdığı bir doktora gittik. Akciğer röntgeni de çektirdik. Neyseki ciğerlerimde problem yok biraz bronşit olmuşum. O da ilaçlarla geçecek ancak bende bu uzun sürüyor ve tarif edilemez bir bitkinlik yapıyor. Sanki tüm kaslarım ve kemiklerimle savaş veriyorum gibi. Üstelik bir yandan da midem avaz avaz bağırıyor, kopar, at beni diye.
Kaşıntılarım doktorum Ahmet bey için bir şey ifade etmiyor. Deride gözle görülür bir değişiklik olmadığı sürece önemsemiyor. Benim sistem inat ediyor, reaksiyonu cilde vurdurmayacak, genelde mideden vurup kaçıyor.
Genelde evde geçirdiğim süreç içersinde Avrupa’nın yağışlı ve kapalı havasından nasibimizi aldık. Tam güneş gözüküyor galiba derken, bir kara bulut dalgası ve yağmur başlıyor. Bu nedenle size gezi yazılarını takviye edemedik. Bu kapalı hava uzun süre devam ederse burada herkes depresyona girer. Arkadaşımız Dane İsviçre’de başlamış zaten hafiften, ikimizde güneşli günlerin özlemini Istanbul’da gidereceğiz bu ay sonu inşallah.
Bugün Aylin’in doğumgününü kutladık. Doğumgünü pastası marifetli halası Alev’den bittabi. Artistik cimnastikçi olan Aylin’den resimler iletiyorum. Her okuldan gelişte yağmur yağmıyorsa, önce bahçedeki trambolinde kurtlarını döküyor. Cimnastikte dereceleri var. Çok bebekken bile vücudunu çok dengeli kullanabiliyordu. Hiç unutmuyorum, daha iki yaşında bile değildi, Derya’nın üzerine binilen tahtadan sallanan bir atı vardı. O atın tepesinde ayakta kendi başına sallanırdı.
Alev ile Bertan yarın Türkiye’ye dönüyorlar. Hayat bundan sonra hem benim için hem tüm yakınlarım için daha normalleşecek umarım. Çok uzun zamandır ailemden herkes çok fedakarlıklar yaparak benim yanımda oldular. Hayat düzenlerini değiştirdiler. Yoruldular, üzüldüler, özlediler, endişe ettiler, ben iyi oldukça iyi oldular, sevindiler, keyifsiz oldukça onların da keyfi kaçtı. En büyük ödül ise bu işi başarıyla atlatmış olmamız. Uzunca bir süre daha bu tedavinin yan etkilerini olumsuz da olsa yaşabilirim ama bana verilen bu inanılmaz desteği boşuna çıkarmayarak bunlara da sabırla göğüs gereceğim.
Şule
Az kaldı şafak, 11 gün!!!
11 Mayıs 2010 Salı
11 Mayıs 100% Yalçın
Yalçın hücrelerini verirken....
Dün Essen’de ki doktor randevumuzdaydık. Daha önce aldığımız ve bizi ikinci kez rahatlatan bir bilgiyi de teyit etmiş olduk. Yapılan ikinci hücre testinde artık tüm hücrelerim 100% Yalçın’ınkiler ve lösemi hücresi gözükmüyor. Bu sonuçtan Doktorum Ahmet bey çok memnun. Bende istediği reaksiyonon kısmen olduğunu ancak gözle görülen bir şeklide cildime yansımadığı için ilerisi için tedbir amaçlı Yalçın’ın beyaz hücrelerinden bana doz doz vereceğini söylemişti. Bu vücudumun yeni hücrelerinin ilerde oluşabilecek lösemi hücreleri ile savaşmayı unutmamaları ve bu beyaz hücreleri belli aralıklarla vererek bu reaksiyonu tetiklemesi için yapılıyor.
Önce Yalçın’dan üç saat süren bir process ile hücreleri alındı. Transplantasyon için alınan kök hücreler için yapılan aynı işlem ama daha kısa sürdü. Bir damarından kanı alıyorlar, makinadan geçirip, neyi ayıklamak istiyorlarsa, makinayı ona göre programlıyorlar, sonra geri kalan kanı tekrar diğer kol damarından geri veriyorlar. Yapılan işlem sırasında Yalçın’ın fotoğrafını çektim. Tek zorluğu hiç kıpırmadan yatması gerekiyor. Geçen sefer istasyonda ben septik şokla uğraşırken, bu sefer onun yanında güle oynaya oturabilmem ikimiz için de çok kolay oldu.
Yalçın’dan alınan beyaz hücreler lab de bir process den geçtikten ve büyük bir kısmı dondurulduktan sonra küçük bir bölümü Dr. Ahmet beye gönderildi. Ahmet bana kendisi koluma kateter takarak beyaz hücrelerin az bir miktarını bana zerk etti. Burada dikkatimi çeken bir uygulamayı anlatayım. Hastaya kan cinsinden verilecek bir infusyon varsa önce teknisyenler veya hemşireler hazırlıyor ancak şalteri mutlaka doktorun açması gerekiyor. Kesinlikle doktor kontrolü istenen ve kanunla tanımlanmış bir kuralmış. Hatta kanun, hastaya yapılan bir infusyondan sonra en az yarım saat beklenmesini şart koşuyormuş.
Bundan sonraki kontrollerimde bana beyaz hücrelerden dozlar verecek. Bundan bir reaksiyon bekleniyor ama bakalım ben gene nasıl tepki vereceğim. 27 mayısda tekrar Essen’e gideceğim. Ayın 29’unda da Istanbula dönebilmemiz için Ahmet beyden okey aldık. Bir aksilik olmazsa inşallah 29 mayısda dönüyoruz!!!!!!! :) :) :)
İşimiz bittiğinde saat 16:00 olmuştu. Yalçın, benim halim var Essen’e dönebiliriz dedi. Arabayı kullanacak o, ben de arabanın ön camına kadar ayaklarımı uzatarak yayılıp geliyorum nasıl olsa. Hadi dönelim dedik. Akşam Münih’e vardığımızda 22:30 olmuştu. Almanya’nın düzenli otobanlarına, hızlı ama kurallı akan trafiğine bir kez daha şahit oldum. Çok büyük sayıda TIR trafiği var ama allah için hiç biri birinci şeritten dışarı çıkmıyor. Hepsi birbirinin peşine takılıp belli bir hızda gidiyorlar. Belli aralıklarla yapılmış TIR ve arabalar için duraklama noktaları var. 660 x 2 kilometre gidip geldiğimiz otobandan her çıkış aynı standardlarda düzenlenmiş.
Hem yol, hem de bir süredir tekrar başlayan nezle ve öksürükten biraz
yorgun düştüm. Bu sabah öğlene kadar uyumuşum. Umarım bu nezle halimi çabuk atlatırım çünkü beni çok bitkin düşürüyor. Kendimi eskisi gibi zannedip önemsemiyorum ama vücut kendini hatırlatıyor, ben daha yeni doğdum, bana iyi bak diyor!
Her şey yolunda giderse 20 gün den daha az bir süre sonra evimdeyim. Şimdiden hem heyecan, hem sabırsızlık hem de özlemlerim depreşti. Bir an önce Alpişko’ya ve Anneme sarılmak istiyorum ve sonra siz ailem ve dostalarıma.
Görüşmek üzere diyebiliyorum, ne güzeeeeel.
Şule
Not: Bir süredir blogu güncel tutamadık. Tembellik yapmayın bloga yazın diye gelen mesajlar oldu. Tembelliğin bahanesini bendeki nezle halinin bitkinliğine yorarken, Bertan , yanılıyorsun bu 100% Yalçın olmadandır diyor. Sanırım Yalçın’ın çocukluk hücreleri bana geçti. Çocukken çok tembeldi, hiç yerinden kıpırdamazdı. Şimdi ise sürekli bir hareket içersinde olmazsa depresyona giriyor. Umarım tembellik benden değil, Yalçın’dandır!!!!
9 Mayıs 2010 Pazar
9 MAYIS ANNELER GÜNÜ
Dün öğlenden sonra Şule, Yalçın, Bertan ve ben Isar nehri kıyılarına gittik. Bu nehir, Tuna nehrinin München den geçen bir kolu. Nehrin iki tarafı boylu boyunca yürüyüş ve bisiklet için düzenlenmiş. Kilometrelerce yürüyebilir, bisikletle dolaşabilirsiniz.
Buraya gitmemizin önemli sebebini size anlatayım.
4 Mayıs 2010 Salı
4 Mayıs Münih & Bamberg
2 Mayıs 2010 Pazar
2 Mayıs Şule Gezide
Bizlerden bir kaç gündür ses çıkmıyor diye merak ediyorsunuzdur. Aktif program organizatörümüz Yalçın’ın teklifi ile cuma günü araba kiralayarak Almanya’nın kuzey deniz sahillerine gittik. Essen’den yaklaşık 3.5 saatlik bir yoldan sonra arabayı ana karada bırakarak “ferry boat” la bölgenin en tavsiye edilen Spiekeroog adasına geçtik. Burası Almanya’nın yazın tatile gidilen ve çok büyük kumsal sahili olan bir ada. Bu bölgenin ilginç bir özelliği gel-git (Haldun şimdi bundan bir mana çıkarır gene, biz gene eskilerin dediği gibi med-cezir diyelim) olayının çok gözle görülür şekilde büyük olması. Biz adaya vardıktan sonra deniz çekilerek ana kara ile ada arasındaki deniz kaybolup, karalar birleşti. Ferry boat’ın adaya yanaştığı sahil yönünde kanal açtıklarından su çekildikten sonra orası nehir gibi duruyordu.
Spiekeroog çok sempatik ve az nüfusu olan bir ada. Kayıtlara gore 14. Yüzyıldan itibaren haydutların ve korsanların hep uğrak yeri olmuş. İki, üç kere de büyük fırtınalar sonucu ada sular altında kalmış. 1970’lerden sonra turizm yatırımları yapılmaya başlamış ve tatil yeri olmuş. Mütevazi bir milletin turizm adası ancak böyle olur. Biz girişimci Türkler’in şimdiye kadar girip tüketim adına oluşturabileceği hiç bir dükkan, tezgah yok. Biz çoktan turistik eşya satan dükkanları, çakma marka çantaları, Spiekeroog yazılı t-shirt ve bilumum hediyelik eşyaları üretmiş ve yollarda tezgahları kurmuştuk bile. Otel, café ve restoralar çok sayıda ve lükse kaçmadan adanın özelliği olan küçük mimari yapıda inşaa edilmiş. Adada hiç motorlu araç yok. Yalnızca eşya taşımak için elektrikli çek-çek tarzı vasıtalar var. Adanın kuzey tarafındaki sahil bizim Patara’yı anımsatan bir kumsal. Ben kumsala kadar yürüyemedim ama Yalçın her zamanki keşif yürüyüşünü kumsala yaptı sonra bize ballandıra ballandıra rüzgarla kalkan kumların güneş batımında nasıl gümüş ve altın renkleri ile uçuştuğunu anlattı. Bundan sonraki planı çocuklar ile birlikte denizin çekildiği zaman adadan, ana karaya yürüyerek gitmek olacakmış! Umarım Annette izin vermez!!!
Geceyi adada iskeleye yakın bir otelde geçirdik. Cumartesi günü sabah kahvaltıdan önce tekrar gece bir kez daha çekilen suları görmek için sahile yürüyüp baktık. Sabah 10:00 gibi denizin geri gelmesiyle ferry seferleri başlıyor. Kahvaltıdan sonra 11:45 ile geri döndük. Dönüş yolumuzda içinden nehir geçen turistik bir köy Carolinensiel’ de mola vererek biraz etrafı dolaşarak yemek yedik. Yazılarımda sürekli bir yemekten bahsediyorsam benim yüzümdendir. Artık karnım açlık hissetmeye başladı. Acıkınca sanki kanım damarlarımdan çekilip çok halsiz düşüyorum. Ama az bir şeyle de doyuyorum. Çantamda sürekli bisküvi tarzı atıştırmalıklarla dolaşmak durumundayım. Çok sevdiğim çukulotayı da yeni yiyebilmeye başladım. Acıkabilmek ve ardından yiyebilmek ne büyük bir nimet bilemezsiniz!!!
Akşam eve döndüğümüzde hepimiz yorulmuştuk. Ben tam bir maraton koşmuş gibi yatağa serildim. Uzun yürüdüğüm zamanlar bacaklarımın kas ağrısı mahvediyor. Geçen gün hesapladım hastalığımın teşhisinden bu yana tam 8 ay geçti ve bunun yaklaşık 6 ayı hastahanede aynı odada ve yatarak geçti. Ağrıyan kaslarımı hissettikçe mutlu oluyorum, Tanrım şükür hiç olmazsa ağrıyacak kasım kalmış diyerek!
Bu seyahat yarın gideceğimiz Münih araba yolculuğu için bir alıştırma oldu benim için.
Evet, en önemli haber yarın sabah doktor kontrolümden sonra Essen dönemini kapatıp, arabayla Münih’e gidiyoruz. Bugünü evi ve bavullarımızı toplamak ile geçirdik. Haftaya tekrar Münih’den kontrole geleceğiz. Doktorumuz ile kesin dönüş tarihini kararlaştırana kadar Münih’de olacağız. Yalçın evine ve ailesine kavuşuyor. Ben de heyecanlıyım, buradaki dönemi başarı ile sonuçlandırıp ailem ve yeğenlerimle birlikte güzel günlere doğru hareket ediyoruz.
Münih’den yazmaya devam edeceğim.
Şule