11 Temmuz 2010 Pazar

Ben de Platin klubündeyim!




Sevgili dostlar,
Blog yazılarını haftada bir güncellemeye gayret ediyorum ama olmuyor. Kendimi daha enerjik ve güçlü hissettikçe ilgilenebilmeye başladığım konular artıyor ve günler su gibi akıp gitmeye başlıyor. Artık daha çok evden dışarıya çıkabiliyorum. Gün içinde yatıp dinlenmeden günün sonunu getirebiliyorum. Istanbul'daki havalar şansıma yardımcı oluyor. Yağan yağmur ve bulutlu havalar daha güvenli benim için. Güneşli ve bunaltıcı havalarda dışarı çıkmayı tercih etmiyorum. İlik reaksiyonu halen devem ediyor. Yüzüm kırmızı ve bronz arası bir renkte. Ancak halsizlik, iştahsızlığımı çok daha iyi durumda. Lokmaları daha rahat yutabiliyorum. Istanbula kesin dönüş yaptıktan sonra ki haftalarda kaybettiğim 3 kilo'nun 2 sini geri aldım. Evde düzenli spor yapmaya çalışıyorum. Essen'deki yürüyüşlerimi maalesef burada yapamıyorum. Güeşli havalarda olmuyor, güneş battıktan sonra da akşamları bir tembellik ve yorgunluk oluyor. Istanbulda yürüyüş için temiz, yeşil ve tenha bir yere gidebilmek için trafiğe çıkmak lazım. Almanya'daki şehirlerin her bir köşesindeki yeşil alanları ve yanıbaşı ormanları arıyor insan.

Geçtiğimiz pazartesi günü Essen'deki doktorumuzda kontroldeydik. Beni gayet iyi buldu. Tahlil sonuçları iyi. İlaçlarımı tekrar bir düzenleme yaparak bir ay sonra görüşmeye çağırdı. Hastahaneden çıkarken gıda konusunda koydukları yasakları hiç delmeden uyguluyordum. Ama özellikle Istanbul'a gelince bazı şeyleri canım çok çeker oldu. Paketi ilk açılmış ve anında tüketildiği sürece peynir yiyebiliyordum. Koca kalıp beyaz peynirleri ziyan etmemek için nefisimi tutup bekledim uzun süre. Doktorumdan bu sefer beyaz peynir ve zeytin yemek için izin çıktı. Yeşil zeytin, üzeinde bazen lekeler olduğunda mantar riski olabilirmiş onun için yasaklar arasında devam. Bakteri, mantar kapabileceğim gıdardan uzak durmam gerekiyor. Mesela, iyi yıkanmış olsa bile salata yasaklar arasında. Şöyle bol yeşillikli ve üzerinde peynirler, cevizler, küçük domatesler olan ve sosunun ağzının kenarından akarak yiyebildiğin ve kalan sosa da ekmeğini şamandıra yaptığın salataları özledim. Neyse bunlar şikayet değil tabi, şimdiye kadar yiyebildiklerime şükrediyorum her vakit.

Geçen hafta benim için çok güzel ve heyecanlandığım bir olay oldu. Bankanın Başarı Klüplerine girmiş çalışanlara yönelik bir kutlama vardı. Ben de kısaca uğrayıp kutlamalarda olmak istedim. Departmanımdan bir arkadaşıma söyledim ve başka kimseye haber vermedik. Kutlama Baltalimanında bir restotandaydı. Kapıda Oya ve İstanbul Anadolu Bölge müdürümüz Rahmi beni karşıladı. Gittiğimde tam ödül töreni başlamak üzereydi. Hemen bir masaya oturdum ve ödül töreni sırasında masadaki eski dostlarla hasret giderdik. Törenin sonunda Genel Müdür Yardımcımız Vincent, burada bir platin ödülü daha alan var diyerek beni sahneye davet etti. Heyecandan yürüyemeyecektim az kaldı. Rahmi'nin koluna girdim ve uzun zamandır giymediğim topuklularımın üzerinde durmaya çalışarak sahneye çıktım. Ne söylediğimi tam hatırlamıyorum ama " Ben de bir ödülü hak etmişim galiba, lösemiyi yenerek yeniden hayata dönme başarısını gösterdim. Dileğim benim gibi sağlık sorunlarını aşarak başarı ödülleri değil, hayattaki diğer başarılarınız ile ödül almaya sağlıklı bir şeklide devam edersiniz" gibi bir şeyler geveledim. Bir ara sahnedeki diğer GMY arkadaşlarım Yaprak ve Turhan'a döndüğümde gözlerindeki yaşları gördüm. Eyvah dedim şimdi ben de ağlayacağım. Neyse tuttum kendimi. Salya sümük olmadan masaya geri döndüm ve kısa bir süe sonra da oradan ayrıldım. Yolda eve dönerken Allahım'a bin kere daha şükrettim. Geri dönebildim, döndüm diye.
İşte resimler bu kutlama töreninden.

Sevgilerimle.
Şule

2 Temmuz 2010 Cuma

Hayat En Güzel Hediye



ING Ekibim ::)
Aylar sonra iş yerindeyim....


Sadun Dede & Nazlı & Ecmel

Peymane@Ghetto
Ünlü mimarımız Asiye & Lal, arkada merdivenlerdeki cambaz meşhur felsefe profösörümüz Ferda Keskin.

Alp tiyatro

Sevgili Blog Dostalarım,
Biliyorum uzun zamandır sizleri ihmal ettim. Hayatın içine yeniden karışmaktan büyük bir mutluluk duymaktayım. Yaklaşık 9 aydır izole bir yaşamdan sonra evime, aileme ve dostlarıma kavuşmak bana acaip moral verdi. Almanyadan geldiğimin ilk iki haftası yeni başlayan ilik reaksiyonundan dolayı fazla hareketlenemedimdi. Genelde evde dinlenerek geçirdim. Yüzüm, cildim çok kızarmıştı ve iştahım da kesildiğinden kilo vermiştim. İlk doktor kontrolümüzden sonra her şey daha iyi olmaya başladı. Günlük enerji seviyem daha arttı. Artık eskisi gibi devamlı uyumak ihtiyacında değilim. Zorlanarak da olsa daha iyi yemek yiyebiliyorum. 1.5 kilo geri aldım. Dışarı çok çıkmasam da gerektiğinde restorana, bankaya ve arkadaşıma gidebiliyorum ve dönüşte de çok bitkin olmuyorum. Ziyaretçilerim oluyor. Trafiği biraz ayarlamak durumunda olabiliyorum tabi. Günde en fazla 1 ziyaretçi hakkım var. ( ziyaretçi planlaması koruma ve güvenlik amirim Ecmel'in sıkı takibinde!)

Döndüğümden beri yapabildiğim, yapmaktan çok hoşlandığım ve "şükürler olsun bunu da yaptım" diyerek bana motivasyon sağlayan çok şey oldu. İlk öncelikle iş yerim ING Bank'a gittim. Ekibim ve çalışma arkadaşlarımla buluştum. Herkesi çok özlemişim. Beni kapıda karşıladılar. Pastalar, içecekler hazırlamışlar. Odamı temizletmişler, her şey pırıl pırıl. Oya'cım seçkin zevki ile masamı gene cicilerle süslemiş. Kimseyi sarılıp, öpmedim ama kalbim hepsinin sıcaklığını hissetti. Daha sonraki günlerde de ziyaretlerime devam ettim. En azından haftada bir uğrayıp işler hakkında güncellenmeye çalışıyorum. Hatta bir gün bir toplantıya bile katıldım. Ziyaretlerimi genelde akşam 18:30 dan sonra banka ve servisler dağıldıktan sonra yapıyorum. Genel Müdürlük binası çok kalabalık ve gün içinde bina trafiği çok yoğun oluyor. Bir süre daha kalabalıklardan uzak durmaya çalışıyorum. Şu dönemde en çok çekindiğim bir mikrop, virüs kaparak beni aşağıya çekmesi. Halbuki yapacak o kadar çok şeyim varki...

Bir akşam Alp'in tiyatro gösterisine gittim. Alp, yıl içinde gittiği tiyatro okulunun yıl sonu gösterisinde baş roldeydi. Oyunu hocaları ile birlikte yazmışlar ve sahneye kendileri koymuşlar. Hepsi süperdi, ama benim oğlum en süperdi. Sahnedeki rahatlığı, doğallığı ve oyuna hakim oluşu gerçekten çok başarılıydı. Artık Alp'in daha profesyonellerle çalışma vakti geldi sanırım. Kesmiyecek onu bu tiyatro okulu.

Geçtiğimiz haftasonu Ecmel, Sapanca'da bir eğitimdeydi. Biz de onu almaya gitmişken Sapanca'da Alp'in dedesi Sadun Babamı görmeye gittim. Paris'den yeni dönen yeğenimiz Nazlı da katıldı bize. Sadun Baba biz geliyoruz diye çok heyecanlıydı. Ben nerdeyse bir yıldır kendisini hiç göremedim. Nazlı ile de birbirlerine çok düşkünler. Dede- torun birbirlerine mektuplar yazıyorlar. Yeni kuşağın kağıda yazılı mektup bilmediği bir dönemde eski usul pullu zarflı mektuplaşmaları çok hoşuma gitti. Sapanca'nın muhteşem doğasında bahçede oturduk, çay içtik, özlem giderdik. Ecmel de Sadun baba ile tanıştı. Önceki kayınpederim ve yeni kocamla çekilmiş resimler burada!

Evde boş zamanlarımda internet, işle ilgili biraz ilgilenme (ING de bir pozisyon için search projesini evden yürütmeye başladım), geri kalan zamanda ise halim oldukça evde tadilat boya badana zamanında kutulara toplanmış eşyaları tasviye etmekle geçiyor. Tanıyanlar bilir benim ne kadar tasviye sevdiğimi. Kutular, çekmeceler, raflar boşaldıkça bir rahatlıyorum ki sormayın. Her şey minimal düzeyde, tüm incik cincık tasviye aşamasında. Eskiden kalan yükleri boşaltılmasıyla ruhun hafiflemesi gibi bir duygu bu. Çok tavsiye ederim, tasviyeyi!!!

Bu pazartesi günü Almanya'daki Dr. Ahmet'ciğimizle randevumuz var gene. Arada telefon ile konuşuyoruz. Sesimi beğeniyor, iyi güçlü çıkıyor diyor. Dönüşümüzde haberlerimi yazacağım.
Bu arada Istanbul'daki doktorlarımız Burhan ve Mustafa beyi de ziyaret ettik. Burhan bey "ben hastalarıma başarı %50 hastanın %50 dokturundur derim ama sen bu işi %80 hallettin" dedi. Tabi böyle sevenlerim ve duacılarım olduktan sonra kim korkar bu iletten.

Herkesi sevgiyle kucaklıyorum.
Şule