31 Aralık 2010 Cuma

YENİ YIL

Sevgili dost ve arkadaşlar,

Başta Şule'm olmak üzere ben ve tüm ailemiz bu zor günlerimizde bizi hiç yanlız bırakmayan sizlere çok teşekkür ediyoruz. Her zaman yanımızda olduğunuzu bizlere hissettirdiniz.. Sağolun, var olun...
Bizler, hepinizin ayrı ayrı yeni yıllarınızı kutluyoruz.. 2011 yılının çok güzel geçeçeğine, tüm olumsuzlukları geride bırakarak sağlık ve sıhhat içinde uzun yılları birlikte geçireceğimize olan inancımız sonsuz..
Hepinize başta önce sağlıklı, sonra mutlu ve başarılı nice yıllar diliyoruz..

Sizleri çok seviyoruz..
Şule - Alev

28 Aralık 2010 Salı

28 ARALIK 2010 SALI

















Merhaba sevgili arkadaşlar,


Dört günlük bir aradan sonra yine beraberiz. Noel babaların sokaklarda dolaştığı bu günlerde,
Şule'min sevgili arkadaşlarıda bugün noel babalar gibi bizi ziyarete geldiler. Tabiki hepside içeriye girip Şule' lerine bir merhaba diyebilmek için can atıyorlardı. Ama doktorlar tarafından o kadar tembihliyiz ki ziyaretçi konusunda!!!...Ne olur kusuruma bakmayın... Kan değerleri o kadar düşük seviyerdeki şimdi. Bizleri hiç birşekilde etkilemeyek o minicik mikroplar onu çok hırpalayabilirler. O yüzden ziyaretçi sayısını minumumda tutmaya çalışıyoruz. Alp, annem, Ecmel ve benden başkasının içeriye girmesini doktorlarımız onaylamıyorlar..Tabi birde eğer buradaysa Yalçın'a izin var...

Bugün ilk olarak Şule' nin lise yıllarından arkadaşı olan Aydan geldi. 1972-1980 yıllarını aynı okulda, aynı yatakhanelerde geçiren , o senelerde birbirlerinin dertlerine derman olmaya çalışan , sevinçlerini, üzüntülerini birlikte yaşayan bu kızlar şimdi de Şule' ye en güzel yeni yıl dileklerini bildirebilmek için çok güzel bir organizasyon yapmışlar.
Hepsi, ayrı ayrı birer yılbaşı konuşması hazırlamış ve bunları video ya çekmişler. Sonra hepsini bir flash diskcde toplamışlar. Onuda çok şık bir kırmızı kutunun içine yerleştirmişler..
Şule bugün henüz onları seyretmedi. Keyfinin biraz daha yerine gelmesini bekliyor, ki tadını çıkara çıkara seyretsin. Aydan' ın söylediğine göre, Amerika' daki Alev'in gitar eşliğinde söylediği bir şarkısı da varmış. Ben de büyük bir merakla bekliyorum. İnşallah önümüzdeki 2-3 gün içinde hep beraber seyredeceğiz bu güzel disci.
Öğlene doğru, sevgi battaniyesinin mucidi olan Oya telefonla beni aradı. Biraz sonra Şule' ye yeni bir sürpriz getireceğini söyledi. Büyük bir merakla beklemeye koyuldum. Artık o güzel battaniyeden sonra daha başka ne yaratabilirler diye.. İnanın , o getirdiği şey hiç aklıma gelmemişti. Buda süper bir düşünce ürünü.. Şimdi size anlatmaya çalışayım..
Bir kanat ince kumaştan yapılmış perde düşünün. İki yanlarında çizgileri var. Orta yeri pano şeklinde boş. Bu boş olan alana, IK da çalışan herkez ,ellerini çeşitli renklerdeki boyalara batırarak , eskiden ilk okullarda yapılan patates baskılar gibi el izlerinden baskılar yapmışlar ve hangi elin kime ait olduğunuda yanlarından oklar çıkararak yazmışlar.. Zannedersiniz ki tüm
IK çalışanları pencereden Şule' me el sallıyorlar. Süper bir düşünce...Çok güzel..çooook..
Bütün bunlar olurken Şule uyuyordu. Onun için odada gürültü yapmak istemediğimden perdeyi asamadım. Uyandıkdan sonra kimlerin geldiğini anlattım ve "lütfen şimdi şu çarşafı kafana çek, ben tamam diyene kadarda bakma " dedim. Yavrum oda söz dinledi...
Daha önce görevliden istediğim, şimdiye kadar üzerine çıkamadığım kadar çok basamaklı bir merdiveni pencerenin yanına getirdim. Tabi tangır-tungur sesler çıkıyor bu arada...O güzelim perdeyi mevcut perdelerin altına astım, bir güzel düzelttim sonrada Şule' ye "tamam" dedim..
Çarşafı kaldırıp, pencereye doğru bakarken gözlerindeki ışıltıyı maalesef ki sadece ben görebildim. Ama emeği geçen herkezin görmesini çok isterdim. Şunuda yazmayı unutmayayım, perdenin bir kenarında yukarıdan aşağıya doğru ninik mandallara yapıştırılmış renkli renkli kalpler tutturmuşlar.. Oda ayrı bir güzellik...

Bütün bunlar olurken Bir ara telefonum çaldı yine. Arayan sevgili Dane... Telaşeli telaşeli bana şunu soruyor: "Alev, çabuk söyle Şule en çok hangi çiçeği seviyor?" Fazla düşünmeye gerek yok Şule' nin favori çiçeğinin gelincik olduğunu zaten biliyorum da hastaneye hiç bir şekilde yapma da olsa çiçek alınmadığını Dane biliyordur. Ne yapacak acaba diye de düşünmeden edemedim.
Oya ve arkadaşları tam gitmek üzereyken Dane elinde upuzun bir rulo paket ile geldi. " Bunu lütfen aç ve içeri as" dedi. Ruloyu bir açtık ki ...İçinden ne çıksa beğenirsiniz???Kocaman bir poster. Şahane bir manzara. Yukarıda masmavi bir gökyüzü, aşağıda ise bir gelincik tarlası...
Üzerinde de şu yazıyor: KAÇARI YOK GEÇECEK! Nişantaşında bir ofset matbaa bulmuş. Ne istediğini ve neden istediğini her türlü duygusallığı katarak anlatmış. Çünkü "hemen yapamayız" demişler. Hikayeyi dinledikden sonra "yarım saatte olur " cevabını almış. Ama Dane için buda çok uzun süre.. "size iki dakika müddet, bunu yapıyoruz" demiş ve direkt internetten gelincik tarlası resimlerini bulup işe koyulmuşlar hep beraber. Ortaya çıkan poster nefis. Onuda Şule nin odasının kapısına astık.. Bu arada Dane nin bir tavsiyesi var. Matbaada mavi gözlü süper bir çocuk varmış. "İlgilenenlere duyur" diyor....



İşte bu günümüz böyle üç tane çok güzel sürpriz ile geçti..
Şule bugün de düne göre biraz daha iyi. Henüz birşeyler yiyip içmeye başlamadı ama gözleri daha güzel bakıyor. Çoğu zamanını da uyuyarak geçirmeyi tercih ediyor. Birkaç güne kadar kan değerleri normal sınırlara gelmek için hareketlenmeye başlayacaklar. O zaman herşey daha güzel olacak. O zamanda ben sizlere Şule ile ilgili çok daha güzel haberler vereceğim.. Bekleyin..
Bekleyin...Bekleyin....


Hepinizi çok seviyoruz..
Sağlıcakla kalın,

Alev Balta

24 Aralık 2010 Cuma

24 ARALIK 2010

Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,
Size beş gündür yazamadım kusuruma bakmayın. Önce Şule' nin ilaç programı tamamlansın ondan sonra yazarım diye planladım kendimi. Sonrada İlacın etkisi kendini göstermeye başlayıncada fırsat yaratamadım.
Kullanılan yeni ilaç da aynen kemoterapiler gibi etkisini gösterdi.
Artık bugün, tüm kan değerleri olabilecek en minumum seviyelere indi. Birkaç gün böyle devam eder. Sonra da değerler tekrar yükselmeye başlar.
Her tedavi sürecinde vücudun farklı bir yeri daha çok tepki gösteriyor. İlk defasında düşürülmeyen bir ateş olmuştu. Sonrakinde ağız içinde yaralar oluştu, dişler çok etkilendi. Ondan sonrakilerde yemek borusu hep etkilendi. Bir keresinde vucudun tüm derisi tamemen değişti.
Bu seferde yine yemek borusu ve mide şikayetlerinin yanında ara ara çıkan ateş, el ve ayaklarının su toplayıp şişman şişman olması oldu.
Her sabah çok erken bir saatte alınan kan ile yapılan tahliller sonucunda ,o gün içinde kan ve trombosit verilip verilmeyeceğine karar veriliyor. Bugün her ikisine de ihtiyacımız oldu.
Sevgili Oya ile telefonlaştıkdan sonra, eksik olmasınlar en az on tane ING Bank mensubu bizi arayarak kan vermek için gönüllü olduklarını beyan ettiler. Hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ediyoruz. Onların telefon numaraları artık bizde kayıtlı. Eğer ileriki günlerde yine ihtiyacımız olursa, benimle konuşurlarken hissettiğim samimiyetlerine güvenerek sırayla kendilerini arayacağım. Tekrar onlara çok teşekkür ediyoruz. Sağolsunlar, varolsunlar....
Sevgili arkadaşlar, sizlere şimdilik bukadar yazıyorum. En kısa zamanda tekrar buluşmak üzere hepinize sevgiler, selamlar yolluyorum...
Sağlıcakla kalın,
Alev Balta

18 Aralık 2010 Cumartesi

18 ARALIK 2010










SÜPER YALÇIN
Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,

Bugünkü yazımızın başlığı gördüğünüz gibi SÜPER YALÇIN...Sevgili Yalçın'ımız artık bir madalyayı hakikaten hakketti.. Şule' ye uygulanması planlanan ve daha önce size bahsetmiş olduğumuz ilaç "canım yurdumda" henüz kullanılamadığı için yurt dışından getirilmesi gerekiyordu. Legal olarak getirilebilmesi için de Sağlık bakanlığından izin alınması gerekiyordu. Bunun süresini tahmin edebiliyorsunuz herhalde...
Bunlarla uğraşacak vaktimiz olmadığı ve ilacın en kısa sürede verilmesi gerekliliği karşısında tabiki yapılacak tek şey Yalçın'a müracaat etmekti.

Bu İlaç Almanya'da da eczanelerde satılmıyor. Ecza depolarına sipariş veriliyor ve istenilen eczaneye onlar gönderiyorlar. Fakat reçeteyi gören eczacı ilacın Türkiye' ye gideceğini ecza deposuna söylemiş. İşte problem buradan çıkıyor. Depo , ilacın henüz Türkiye'de kullanım izni olmadığı için "satışı yapamam "diyor. İşte bu evrede Yalçın tüm karizmasını, aklını ve bunun yanında pratik zekasını kullanarak ilacı satın almayı başarıyor. Zamanda çok kısıtlı olduğu için Amsterdam daki ilaç deposu özel kargo taksi vasıtasıyla ilacı Münih'e gece yetiştiriyor. Fakat teslimatı mutlaka eczaneye yapması gerektiğinden ve eczaneler orada da akşam
erken kapandığından Yalçın da o saate kadar eczanede ECZACI HANIM ile vakit geçirerek kargo nun gelmesini bekliyor. Cuma günüde ilaçları salimen hastaneye yetiştiriyor. ..

Bu ağabey' e madalya takılmazda ne yapılır???
Sabahleyin hastanenin onkoloji bölümünden gelen bir görevli ilaçları benden teslim almadan önce 13 kutuyu teker teker açarak tüm şişelerin altlarındaki tarih ve numaraları kontrol etti. Sonrada karşılıklı olarak imza attık, ve ilaçlar teslim edildi. Öğlenden sonrada bu ilaçdan önce
koruyucu başka ilaçları port' a taktılar sonrada bu ilacı. İki saate yakın sürede ilaç bitti.

O zamandan beride aldığı diğer ilaçlar yüzünden devamlı uyku halinde yatıyor. Böylesi daha iyi oluyor. Vakit daha kolay geçiyor sanki böyle.


Şimdi size çok güzel birşey aktaracağım. İki gece önce Şule' nin ING Bank dan arkadaşı Oya telefonla arayıp gelmek istediğini döyledi. Çok sevindik tabi..
Geldiğinde bir de baktık ki elinde kocaman, panter desenli çok güzel poşet var. Bunun içinde mutlaka süper bişey var diye düşündük tabi.. Hoş beş den sonra Sevgili Oya bize panter desenli poşette ne olduğunu ve nasıl yapıldığını anlatmaya başladı.Oya, aşağıda okuyacağınız maili, bankanın IK departmanındaki herkeze yolluyor.



Arkadaşlar, Şule Hanım için hep beraber battaniye örüyoruz. Bütün kızlar 10 numara şiş kullanarak biraz kalın ve yumuşak bir yün seçerek 26 ilmek ile prinç desen ( yani 2 yüz 2 ters, iki sıra örüp, sonra tersin üzerine yüz, yüzün üzerine ters) kare olacak şekilde örüyoz. Renk seçimi size ait. Pazartesiye kadar bitirirseniz birleştirmesini ben yaparım.

Ayrıca haftaya kalan yün ve şişleri getirirseniz bankanın çeşitli yerlerinde fotoğraf çekeceğim. (Toplantı odası, masalarınız, 57.Alay, kafeterya, yemekhane gibi)
Erkekleride, yünlerden çile yaparken veya yine örgü örerken çekerim.
Her karenin ucunda biraz ip bırakırsanız bir boncuk ile tutuşturarak adlarınızı yazacağım. Sonra, fotoğraflarla battaniyeyi birlikte yılbaşı armağanı olarak veririz.

Süpeeeeeeeer olacak... İnanıııııııınnnnnnn..













İstenilen zamanda tüm IK cılar en güzel şekilde renkli kutularını örmüşler, örgü örmeyi bilmeyenlere de bilenler öğretmiş. Erkeklerde kız arkadaşlarına yünleri sararken yardım etmişler. Süper bir ekip çalışması. Bundan daha güzelini düşünmek ve uygulamak mümkün değil bizce. Sonrada sevgili Oya, bu rengarenk örgüleri evine götürüyor. Yan yana dizerek masa üzerinde battaniye şeklini veriyor. İki gece başka bir arkadaşıyla bu kareleri birbirine birleştiriyor, sonra yıkayıp, kurutuyor ve bize getiriyor. Ne muhteşem bir dayanışmadır bu???



Bu nasıl bir sevgidir???? Bunlar anlatılamaz, ancak yaşanır... Sizler varın düşünün... Tüm bunlar Şule mize nasıl bir dayanma gücü veriyor... İnanılmazsınız arkadaşlar... Ailecek hepimiz, hepinize sonsuz teşekkür ve sevgilerimizi yolluyoruz... Hepinizin ellerine sağlık.. Şahane bir battaniye olmuş.. İçine sevgi katılarak yapılan her şey işte böyle muhteşem olmak zorundadır..

Hepinize sonsuz teşekkürlerimizi sevgimizi y0lluyoruz...Lütfen kabul edin....

Bundan sonraki yazıyı sizlere Şule' nin yazmasını dileyerek bu akşamlık bitiriyorum.

Hepimiz, hepinizi çok seviyoruz.....














Sağlıcakla kalın
Alev Balta












































15 Aralık 2010 Çarşamba

Bu iş artık bir masal olsun!

"Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken, zamanın birinde Şule isminde çok şanslı bir kadın yaşarmış. Şansı, çok seveni olmasından ve dünya gözüyle sahici sevgiyi görebilmiş, yaşayabilmiş. Bir gün nerden denk geldiyse bilinmez, kötü bir hastalığa yakalanmış. Şule'nin şansı hep hastalığının yanı başında olmuş. Etrafındaki sevgi her geçen gün onu daha çok korumuş ve iyileştirmiş. Uzun süren tedavilerden, ızdırap ve sıkıntılardan sonra Şule iyileşmiş, sapasağlam hayatına sevdikleri ile devam etmiş ve ömür boyu çok mutlu olmuş".

Şu yukarıda yazdıklarımı bir an önce blog'a yazabilmeyi çok arzu ediyorum. Bu hastalık bir masaldı, yaşandı, geçti ve bitti diyebilmek sizlere hep müjdeli haberler vermek istiyorum. Ne yazık ki hepimiz biraz daha sabırlı olacağız durum öyle gösteriyor.

İki hafta önce Yalçın dan aldığım beyaz hücrelerin savaş başlatıp kötü hücrelere saldırmasını ve bende reaksiyon oluşmasını bekliyorduk. Evde dinlenerek ve beslenerek bu süreyi geçiriyordum. Haftada 3 kere kan tahlili yaptırarak da durumu kontrol ediyorduk. Dün yapılan kan tahlil sonucu benim lökositlerin biraz fazla kıpırdadığını gördük. Ben hemen doktorumu gene kötü hücreler devreye girmiş olabilir diye aradım. Preferik yayma dedikleri metodla hücrelerin tipini gördükleri bir analiz yapıyorlar. Sonuçta bazı kötü hücrelerin devrede olabileceği haberi geldi ve yeni bir tedavi yöntemini uygulamaya karar verdiler.

Dolayısıyla bugün biz tekrar Nişantaşındaki ikinci adresimize, Amerikan hastahanesine geldik. Mevcut lökositleri önce yok edecekler ve bu hastalığın tedavisinde yeni kulanılmaya başlayan bir ilacı verecekler. Bu ilacın özelliği hücreler içinde kötü olanları seçip, onların tepesine vuruyor. Doktorlarımızın görüşü de kötü hücreler daha fazla oluşmadan yılanın başını erkenden ezmek. Türkiyede bulunmayan bu ilacı kahramanımız Yalçın Almanya'dan temin ederek, uçakla cumaya bana yetiştirecek. Ondan sonra ne olacak ben de bilmiyorum. Mutlaka ilacın bazı yan etkileri olacaktır. Zaten istenen ilik reaksiyonu yapacaksa başıma neler gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Sonra kan değerlerinin tekrar remisyona gelmesi ve kötü hücrelerin başarılı bir katliamı olmasını diliyoruz. Şimdilik bilebildiğimiz bu kadar.

Tek istediğim, tüm negatif enerjileri yok edecek olumlu düşüncelerinizi ve dualarınızı eksik etmemeniz. Sayemde hacı hoca olacaksınız vallah! İlerde isteyen olursa Umre ve Hac masrafları benden!!!!!

Not: Lökositler sıfırlanacağından, enfeksiyon riskine karşı görüşme yasağı yarından itibaren başlıyor. Maalesef ziyaretçi yok, ben de bu arada izole olmaktan kafayı yemem inşallah.

Hepinizi çok seviyorum.
Şuşu'nuz.

4 Aralık 2010 Cumartesi

Ne Diyiiimki!





(Umarım video'u çalışır.)

Evet, yeter ki ben isteyeyim! Sizin sahici sevginiz ile ben iyileştim gibi hissediyorum kendimi çoktan.
Ben doğmadan çok önceleri falcı bir bayan, anneme, üçüncü bir çocuğu olacağını ve çok şanslı olacağını söylemiş. İşte benim şansım, başka şey söylemeye gerek yok artık!!!! Sizleri çok seviyorum.
Şule

1 Aralık 2010 Çarşamba

1 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA


Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,


Pazartesi günü öğlen saatlerinde Almanya' ya yolcu ettiğimiz Şule' miz ve Yalçın'ımız bugün öğlenden sonra Tanrıya çok şükür ki vatana geri döndüler.

İki günlük bu yolculuk biraz yorucu olmuş ama güzel haberlerle geri geldiler...Yorgunluk nasılsa
geçer..

Salı sabahı hastaneye gittiklerinde önce Şule' nin rutin kan tahlillerini yapmışlar. Daha sonra da Dr.Ahmet bey'in ofisinde diğer muayeneler yapılmış. Sonra Şule nin koluna bir kateter takmışlar ve buradan, daha önce Yalçın' dan alınıp dondurulan beyaz hücreleri vücuda enjekte etmişler. Bu işlemi yaparken de Ahmet bey Şule'ye " bu beyaz hücreleri dondururken içine bilmem ne maddesi koyuyoruz. Sonra bunlar eridiğinde senin duymadığın ama etrafının duyacağı bir sarımsak kokusu olacak" demiş. Şule bunu gır gır olarak almış ama Yalçın öyle demiyor!!!!!! Artık ben bilemicem gerçek durumu.....


Bu beyaz hücreleri, vücut reaksiyona girsin diye belirli dozlarda veriyorlar. Hatırlarsanız daha öncede bir kere daha verilmişti. O zaman Münih'e Yalçın'ın evine gitmiştik hep beraber. Orada reaksiyon başladığı zaman Şule biraz paniye kapılmıştı. Çünkü , o işlemden önce hali, neşesi, iştahı çok yerindeydi. Reaksiyon başladıkdan sonra bunların hepsi yok olmuştu.

Şimdi bu durumun daha kuvvetlisini bekliyoruz. Çünkü bu sefer, geçen seferkine göre çok daha fazla miktarda beyaz hücre vermişler...Önümüzdeki hafta bunları beklemeye başlayacağız. Hemde dört gözle ........


Ahmet bey, Şule ile konuşurken, aynı Şule gibi olan bir hastasının durumunu anlatmış. Bu hastayada önce nakil yapılmış, ardından nüks gerçekleşmiş. Bunun üzerine yüksek miktarda beyaz hücre vermişler. Reaksiyon başlamış ardından hastada sarılık başlamış. Sarılığı tedavi ettikden sonrada löseminin de yok olduğunu görmüşler. Bu konudaki tüm doktorların bir ortak görüşü var. Bu hastalıkta; hastalık yok, hasta var... Her hastanın durumu kendine özel...Onun için tedavi şekli ve yöntemi herkeze göre farklılıklar gösterebiliyor.


Şule 20 Aralıkta yine Almanya' ya gidecek. Bu zamana kadar reaksiyonun başlamasını bekliyoruz... Sizlerden REAKSİYON duasına çıkmanızı yine rica ediyoruz...


Şulem artık evinde. Beklenen reaksiyon gelene kadar bol bol dinlenmesi ve beslenmesi gerekecek. Bizde elimizden geldiğince ona destek olmaya ve beslemeye gayret edeceğiz..

Bu hafta sonu ben Bursa' ya bir haftalığına gideceğim. Biraz orayı toparlayayım, sonra hemen geri geleceğim.


Arkadaşlar, şimdilik bu kadar yazıyorum. Gelişmeleri sizlere anında bildirmeye devam edeceğim. Bursa' ya gittiğim zamanda naklen yayın yaparım....

Hepiniz seviyoruz,

Sağlıcakla kalın...

Alev Balta

27 Kasım 2010 Cumartesi

27 KASIM 2010 CUMARTESİ

Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,

Sizlere bugün güzel haberlerim var. İnşallah yarın hastaneden taburcu olacağız ve evimize gideceğiz....Süper bir haber değilmi???? Hepinizin çok sevindiğini ve mutluluğumuzu paylaştığınızı biliyoruz...Burada geçen günlerimizde bizlere verdiğiniz müthiş destekler için, oluşturduğunuz sevgi yumağı için herbirinize ayrı ayrı hem Şule adına hemde kendi adıma çok teşekkür ediyorum..
İnşallah bundan sonra çok güzel olaylar hakkındaki yorumlarınızı okumak kısmet olsun.. Artık onlara ihtiyacımız var...

Yarın pazar. Sabahleyin Şule' ye önce hemoglobin, ardından da trombosit takviyesi yapılacak.
Ondan sonra buradan ayrılacağız. Hemoglobini zaten belirli aralıklarla takviye ediyorlar. Trombositi ise pazartesi günü uçağa bineceği için tedbir olarak uçuş saatine en yakın olan zamanda vermeyi istiyorlar.

Fark ettiğiniz gibi, Şule pazartesi günü Almanya' ya gidecek. Salı sabahı ise Doktor Ahmet Bey ile randevusu var..Yaptığımız telefon görüşmelerine göre, Şule' nin orada biz dizi kan tetkikleri yapılacak. Ardından, daha önce Yalçın' dan alınan , bir kere Şule'ye transfer edilen ve geri kalanı dondurulan beyaz hücrelerden yine verilecek. Bu hücrelerin görevi, Şule' de oluşması istenen reaksiyonun devamını sağlamak ve Ahmet Bey'in istediği bir seviyede uzun süre sürdürebilmek. Bu reaksiyon olduğu müddetçe kötü hücrelerin yeniden ayağa kalkması engellenmiş oluyor.
Bu işlemler bir gün sürüyor. Ondan sonra çarşamba günü inşallah geri gelecek. Daha sonrada evde dinlenme ve beslenme günleri başlayacak.....
İşte sevgili dostlar size son havadislerim böyle... Gelişmeleri sizlere anında bildirmeye devam edeceğim.. Hepinizi seviyoruz....Hepinizi öpüyoruz....

Sağlıcakla kalın...
Sevgilerimle,
Alev Balta

24 Kasım 2010 Çarşamba

24 KASIM 2010 ÇARŞAMBA


MÜJDEEEEEEEEE.........


ŞULE' MİZİN BİYOPSİSİ TEMİZ ÇIKTIIIIIIIIII...



Almanya'daki doktorumuz artık devreye giriyor. Bundan sonraki gelişmeleri hemen size bildireceğim....Bu sabahın taze haberi buydu......


Hapinizi öpüyoruz...

Sağlıcakla kalın..

Alev

23 Kasım 2010 Salı

23 KASIM 2010 SALI


Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,


Üç günlük bir aradan sonra sizlere haberlerimi yazmaya başlıyorum. Bildiğiniz gibi dün biopsimiz yapıldı. Sabahleyin erken yapılacağını söylemişlerdi ama sonradan öğlene kaydı. Bu işlemi yapmak için Şule' yi odadan çıkartmıyorlar. Tüm malzemelerini yanlarına alıp, ekipçe odaya geliyorlar. Bu sefer ben Şule'nin yanında kalmak istedim. Doktorlara problem çıkartmayacağıma dair teminat da vericektim ama Şule yanında durmamı istemedi. Onun için Ecmel ile beraber dışarı çıktık. Aslında çok uzun süren bir işem değil. Önce Şule'yi hafiften uçuran bir ilaç veriyorlar. Sonrada onbeş dakika içinde herşey bitiyor. Şule bundan sonraki zamanı çok seviyor. Zira çoook güzel uyuduğunu söylüyor. Doktorların işi bitince önce yüzükoyun yatırıp biopsi yapılan yerin üzerine bir süreliğine ağırlık koyuyorlar. Yarım saat kadar bu pozisyonda kaldıkdan sonra sırt üstü dönüyor Şule ve başlıyor uyumaya... Arada horultularda gelmiyor değil yani.... Bu arada ,ben size biopsinin kalça kemiğinden yapıldığınıda yazmayı unutmuşum. Onun için yüzü koyun çeviriyorlar.


Dün öğlene doğru annemde geldi hastaneye, sonra ben dışarı çıtım. Biraz İstinye Park sosyetesine dahil oldum. Biraz mağaza gezmek, biraz bir yerde oturup dedikodu mecmualarına bakmak beni havamı değiştirmeye yetiyor. Sonra yine hastaneye geri geldim. Şule güzellik uykusundan uyanalı epey zaman olmuştu. Hatta kanepede oturuyordu ben odaya girdiğim zaman. Epey bir zaman üçümüz güzel güzel sohbetler ettik. Sonra da koridor turuna çıktık. Ondan sonrada ben eve döndüm...

Bu sabah yine erkenden hastaneye geldim. Çünkü bu sabahta saat 9.00 da Şule'ye endeskopi yapmaya karar vermişlerdi dün. Yemek borusuna ait sıkıntıları hala geçmediği için bu yüzdende ağızdan tam beslenmeye geçemediğinden doktorlarımız gözleriyle görmek istediler oraları..

Haliye endeskopiyi odada yapamıyorlar. Onun içinde ameliyathane kıyafetlerini giydirip ikinci kata indirdiler. İşlem başlayana kadar beraberdik. Sonra bana bir imza attırıp dışarı çıkartıverdiler!!!!! On beş dakika sonrada doktor yanıma gelip " önemli bir şey görmediğini, sadece kemoterapinin etkisiyle yemek borusunda oluşan lezyonlar olduğunu ve kısa sürede bunların geçeceğini" söyledi. Hepimizin içi rahatladı tabiki.

Sonra odaya geri geldik ama bugünkü işlemde uygulanan rahatlatma ilacı dünküne göre daha hafif olduğunden öyle uzun uzun güzellik uykusuna dalamadı...

Bugün akşam üzeri Yalçın Bursa' dan gelecek. Yine üç kardeş hastane odasında kaynatmaya başlayacağız.. Sonra Ecmel' de bize katılır....Enteresan bilgiler gelirse sizlerle paylaşırım. merak etmeyin..

Şimdi size bir konudan bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz Şule' ye sıklıkla trombosit verilmesi gerekiyor. Şu ana kadar toplam sekiz kişiden belirli fasılalarla trombosit aldık. Bir kişinin, ikinci kez verebilmesi için aradan 15 gün kadar bir süre geçmesi gerekiyor. Bu yüzden , bu sekiz kişiyi arttırmamız lazım. Sizlerden veya çevrenizden A Rh pozitif kan grubuna sahip olanlardan Şule' ye trombosit vermek isteyenler olur mu????


Eğer böyle birşeyi arzu ederseniz önce Amerikan hastanesinin (-1) . katındaki "transfüzyon" merkezine baş vurmanız gerekiyor. Orada sizin kan verip veremiyeceğiniz tesbit ediliyor. Çünkü Trombosit alınırken damar yapısı önemli. Özellikle erkeklerden almayı tercih ediyorlar.

Sonra size bir test uyguluyorlar. Bunun sonucunda donör olup olamıyacağınız saptanıyor ve uygun iseniz listeye giriyorsunuz. Talep olduğu zamanda sizi telefonla arayıp davet ediyorlar. Prosedür böyle....

Önümüzdeki günlerde muhtemelen yine trombosite ihtiyacımız olabilir. Aynı kişilerden tekrar tekrar talep etme durumunda kalmamak için yeni donörlerlerimizden olmak istermisiniz???

Eğer arzu ederseniz bana cep telefonumdan ulaşabilirsiniz...

Alev Balta.... 532 326 67 70
Şimdiden çok teşekkür ediyoruz....


Birazdan Şulem ile yine koridor turuna çıkacağız....Tekrar haberleşmek üzere hepinize iyi günler diliyorum...

Sağlıcakla kalın

Alev Balta


20 Kasım 2010 Cumartesi

20 KASIM 2010 CUMARTESİ

Merhaba sevgili dostlar,

Bir kurban bayramını daha ardımızda bırakarak kasım ayının sonlarına yaklaştık. İnşallah bundan sonraki bayramlarımızı hepberaber, mutluluk ve sağlık içinde kutlayacağız...Bu mutluluklarımızı sizlerle paylaşmaktan da çok keyif alacağımızı peşinen söylemek istiyorum..

Şule, doktorları tarafından verilen ve bayramda kullanabileceği söylenen bir günlük "çarşı iznini" kullanmak istemedi. Onun için de eve gitmedik. Çünkü, biraz biraz ağızdan beslenmeye başlamasına rağmen henüz tüm alması gereken gıdayı damar yoluyla aldığından eve gittiğimiz taktirde bu takviyeyi alamayacağı için hastanede kalmayı tercih etti. Buda son derece akılcı bir karardı onun açısından.

Bugün, Bertan ve Yalçın beraberce Bursa' ya gittiler. Yarın yolların çok kalabalık olabileceğini düşündüklerinden böyle bir karar aldılar. Herhalde Yalçın salı günü falan geri döner..

Bu akşam hastanede Şule ile beraberim. Biliyorsunuz hafta sonları Ecmel, kızı Lal ile beraber oluyor. Pazar günü akşam üstü dönüyor. Cumartesi ve pazar akşamları burada hafta sonu dedikoduları yapıyoruz. Çocukları konuşuyoruz.. Eskileri anlatıyoruz... Şule'yi sıkmadan , başını ağrıtmadan sohbetler ediyoruz... Böyle vakit geçiriyoruz...

Daha öncede yazdığım gibi, pazartesi günü biopsimiz var. Sonucunu 3-4 gün sonra ancak alabiliyoruz.. İnşallah size güzel haberler vereceğim... Dualarınız ile lökositleri çıkartmayı başardık. Şimdi de sizden temiz bir biopsi raporu için dualar bekliyoruz. Haydi eller havaya....

Sizlere bu akşamda bu kadar yazabiliyorum. Güzel haberlerde buluşmak üzere hepinize sağlıklı günler diliyoruz....

Sağlıcakla kalın
Alev Balta

16 Kasım 2010 Salı

16 KASIM 2010 SALI



Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,

Hepimiz, hepinizin bayramını en samimi duygularımızla kutluyoruz..İnşallah bundan sonraki bayramlarımız, hep gerçek bayram havası içinde geçsin dileklerim ile bugünkü raporumu yazmaya başlıyorum.

Bizleri takip eden herkezin dört gözle beklediği lökositlerimiz yavaş yavaş teşrif etmeye başladılar. Kibar kibar yazıyorum, zira kendilerini kızdırmaktan ürküyorum.. Bol bol pohpohlayalım ki onlarda korkmadan bolcana hücum etsinler...
Sayıları istediğimiz oranda artmaya devam ediyor. Bu konuda herkezin içi rahat olsun...

Bayramı hastanede kutlama kararı aldık. Böylesi daha rahat.. Ekmek elden, su gölden hesabı...
Böyle düşünürsek kendimizi daha rahat hissediyoruz... Bundan sonraki bayramları da gezerek, tozarak kutlayacağız inşallah...

Şule' nin iştahıda birazcık da olsa normale gelmeye başlıyor. Ama ,yedikleri de halen yemek borusunu yakmaya devam ediyor. Bu problemimiz devam etmekte....
Önümüzdeki pazartesi günü doktorlarımız bir biopsi yapmayı planlıyorlar. Onun neticesi alındıkdan sonra Almanya daki ve buradaki doktorlarımız beraberce ne yapılacağına dair kararı verecekler.

Yine şimdilik bu kadar yazıyorum diyerek hepinizin bayramını tekrar kutlar, bizi sevenleri, bizi düşünenleri, merak edenleri herkezi, herkezi ...yanaklarınızdan öperiz......

Sağlıcakla kalın....
Alev Balta

13 Kasım 2010 Cumartesi

13 KASIM 2010 CUMARTESİ

Merhaba sevgili dostlar,

Yazdan kalma bir gün olarak bu cumartesiyi de devirdikden sonra sizlere yazmaya başlıyorum..
Bugün, düne göre daha iyiydi Şule miz. Allaha şükür, ateşide çıkmadı. Uzun zamandır ateş düşürücü bağlanmadan bir gün geçirmemiştik. Dağlara taşlara tak tak tak ... Bu günümüzü
o ilacı porta bağlamadan geçirdik.

Sabahleyin biraz geç geldim hasteneye. Ecmel saat 11 gibi gideceğini söylemişti. Geldiğim zaman Şulem yeni uyanmıştı. Biraz sonra benden kahvaltı İSTEDİ!!!!!!!! "Yumurta da istermisin ?" diye sorunca da "İSTERİİİİİM " dedi.... Bendeki sevinci düşünebiliyormusunuz??
Hemen aşağıya bir rafadan yumurta siparişi verdik. Onlarda çabucak getirdiler. İki dilim ekmeğin içi, yumurta, labne peynir, birazcık reçel (boğazını yaktığı için az) ve süt den müteşekkil sabah kahvaltısını yavaş yavaş bitirdi...

Sonra sıra temizlik faslına geldi. Banyo ya girmeden önce, göğsündeki port un şeffaf su almaz bantlarla kapatılması gerekiyor. Onuda hemşireler yapıyor. O işlemde bittikten sonra Şule duşa girdi. Güzel güzel yıkandı, misler gibi oldu. Tabi bu arada o banyodayken yatak takımları da değiştirildi. Banyo işi de bitip tertemiz yatağa kurulunca vallahi bakışı bile farklı oluyor.

Öğlenden sonra Ali ziyaretimize geldi. Hastane yönetiminin odalara çiçek almadığını biliyorsunuz. Ali' de Şule nin en çok sevdiği çiçek olan gelinciklerin yapaylarından getirmiş .
Vallahi onu bile odaya kabul etmediler. Hatta Ali güvenliğe " çiçekleri bir göstereyim sonra çiçek odasına bırakacağım " deyince güvenlikdeki görevli Ali ile birlikte odaya kadar geldi, sonra çiçekleri alıp aşağıya indirdi.. Böyle sıkı tutuyorlar işi..

Bu arada Bertan da hastaneye geldi. Bursa-Trabzon maçını hep beraber izledik. Bursa da yaşayanlar olarak üzüldük tabi...

Az önce servisteki hemşirelerden Günhan hemşire odamıza geldi. Şule' ye bir sürpriz hazırlamış. Ama dedi "bunu hazırlayabilmek için güvenlik dahil izin almadığımız merci kalmadı".. Büyücenek bir camdan ilaç kutusunu vazo olarak düşünün. Üzerine bir kelebek yapıştırmış. İki tane kırmızı gülü içine koyup, güzel bir kurdele ilede fiyonk yapmış. "Bunların hepsini bilebildiğimiz tüm dezenfektanlarla yıkayıp temizledik, merak etmeyin" dedi.
Şule bu sürprize çok sevindi tabi.... Camın içine çiçeğimizi yerleştirdik... Güzün güzel olaylarından biride buydu....

Bugün size güzel haberler verdiğimi umuyorum. İnşallah bundan sonra hep böyle olacak sevgili arkadaşlar...
Güzel bir hafta sonu ve bayram tatili, geçirmenizi dilerim...
Sağlıcakla kalın....
Alev Balta

10 Kasım 2010 Çarşamba

10 KASIM 2010 ÇARŞAMBA

Merhaba sevgili dostlar,

Üç gün aradan sonra tekrar yazabiliyorum sizlere. Şule' miz şimdi tam karşımda yatıyor. Elinde ev yapımı beyaz muhallebisi var. Azıcık azıcık ağzına atarak o küçük kaseyi bitirmeye çalışıyor. Bitirebilmek için epey çaba harcadığını buradan farkedebiliyorum. Ama hiç sesimi
çıkartmıyorum. Hani küçük çocuklar önlerine konan şeyleri bir müdet sonra kendi kendilerine yemeğe başlarlar. Sizin fark ettiğinizi anladıkları anda da bırakırlar ya ... İşte o hesap...

Bugün lökositlerimizde hafif bir kıpırtı başladı. İnşallah bundan sonra şakır şakır artmaya başlayacaklar. Ondan sonra bir biopsi yapılacak. Bu sabah Burhan Bey geldiği zaman böyle olacağını söyledi. Sabırsızlıkla bekliyoruz...

Dün, Yalçın ve annem beraber Almanya' ya gittiler. Bir hafta sonra yine beraber gelecekler..
Bayramı Yalçın burada geçirecek. Bugün de benim eşim Bertan Bursa' dan geldi. Bayramda hep beraber burada olacağız inşallah.

Sizlere yazabileceğim daha farklı birşeyler yok henüz. Gelişmelerden sizleri hemen haberdar edeceğim.

Tekrar görüşmek üzere,
Sağlıcakla kalın..

Alev Balta

7 Kasım 2010 Pazar

7 KASIM 2010 PAZAR

Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,

Geçen hafta olduğu gibi yine güzel bir pazar gününü geride bıraktıkdan sonra size yazmaya başlıyorum.
Dün gece hastanede ben kaldığım için sabah Burhan Bey odaya geldiğinde ben de Şule'nin yanındaydım. Önümüzdeki iki, üç gün içinde artık lökositlerin kıpırdanmaya başlamasını beklediğini söyledi Burhan Bey. Onun için hepinizden yine LÖKOSİT duasına çıkmanızı rica ediyoruz...

Lökositler istenilen düzeye çıktıkdan sonra vücut kendini toparlamaya başlayacak, kimyaların oluşturduğu olumsuzluklar yavaş yavaş vucudu terk edecek. Ondan sonra bir biopsi yapılacak. Oradan elde edilecek sonuca göre tedavinin yolu saptanacak..

İki gündür canı birazcık birşeyler yemek istedi. Mesela dün, sevgili Nilgün'ün yaptığı limonlu kek den ve birazcık süt istedi. Kekin bir dilimini, sütün bir bardağını bitiremedi ama olsun, boğazından birşeyler geçirebildi. Bugün de Dane' nin getirdiği bebe bisküvilerinden iki tane yedi, birazcık da süt içti. Ne güzel değil mi????

Sevgili arkadaşlar, bundan önceki yazımda Almanya'daki doktorumuz Ahmet bey'in , Şule'ye yazdıklarını Şule' nin onayı olmadan sizlere aktaramayacığımı yazmıştım. Aldığım informasyonlara göre bu cümlem yanlış yorumlanmış. Ahmet bey'in olumsuz şeyler yazdığı düşünülmüş.
Haşa böyle bir şey yok. Sadece Ahmet bey'in Şule'ye yazdığı çok sıcak bir mail bu... Onun için Şule' nin onayı olmadan yazamam dedim. Aman yanlış anlamayın... Panik yapmayın... Yok öyle kötü birşey...

Bu gün öğlenden sonra Yalçın' cığımız geldi. Salı gününe kadar burada kalacak. Bu gecede hastanede kalmak istiyordu ama sevgili Ecmel, karıcığının yanında olmak istiyor. Onun için birazdan Yalçın ve ben anneme gideceğiz. Yarın sabah yine buralardayız...

Size tekrar yazabilmek umuduyla,
Sağlıcakla kalın diyorum..

Sevgilerimle,
Alev Balta

5 Kasım 2010 Cuma

5 KASIM 2010 CUMA

Merhaba sevgili dostlar,



Biliyorum Şule'yi çok merak ediyorsunuz... Blog da hergün güncellenmeyince herhalde arada beni de anıyor, kulaklarımı çınlatıyorsunuzdur !!!!!



Size en son yazdığımdan beri çok büyük bir gelişme olmadı..İki gündür ateşi çıkmıyordu ama bu sabah yine yükseldi.

Şimdi ateş düşürücüleri taktılar, birazdan fayda etmeye başlar... O zaman Şule ninde gözü açılmaya başlıyor...

Dün ve ondan önceki gün 2-3 tane grissini , 2-3 tane bisküvi yiyebildi. Canı şeftali kompostosu istemişti. Ama içemedi. O bile yemek borusunu yaktı... Az kaldı. Artık lökositlerimiz yakında kıpırdanmaya başlarlar.. Ondan sonrada bu kemoterapi yan tesirleri süratle bitmeye başlarlar..



Dün Şule Almanya'daki doktorumuz Ahmet bey'e son tahlil sonuçlarını yazdı ve biraz durumundan bahsetti.

Akabinde, Ahmet Bey' den cevap geldi... Bu cevabı Şule'min izni olmadan sizinle paylaşamayacağım.. Kusuruma bakmayın...



Pazar günü Yalçın yine geliyor. Şule yi görmeden içi rahat etmiyor. Salı ya kadar kalacak. Salı günü annemi de alıp Almanya' ya gidecek. Bir hafta sonra annem geri gelecek. Böyle bir hava değişiminin ona iyi geleceğini umuyorum...

Orada çocuklarla biraz değişik ortamda kalmak havasını değiştirecektir.



Arkadaşlar

Şimdilik benden yine bu kadar...



Sağlıcaklakalın

Alev Balta

2 Kasım 2010 Salı

2 KASIM 2010 SALI

Merhaba sevgili dostlar,

Kasım ayının ikinci gününe de geldik. Size son yazdığımdan beri pek bir değişiklik yok.
Dört, beş gündür hiç çıkmaya ateş dün tekrar kafasını kaldırmaya ortaya çıkmaya başladı. Bu da Şule yi çok huzursuz ediyor. Bu sabah ateşi 39.1 i buldu. Allahtan ilaca hemen cevap veriyor. Bir saat sonra 38.4 e indi.

Ağız ve yemek borusundaki sıkıntılar aynen devam. Bunu kemoterapinin yan tesirlerinden biri olan mantar üremesine bağlıyorlar. Bunun için dün kültür alındı. Ama doktorlar kültürün üremesini beklemeden gerekli olabilecek ilaçlara başladılar.
Almanya 'daki doktorumuzla sıkı temas halindeyiz. Hem biz, hemde buradaki doktorlar.
Şule nin şu an yaşadıkları sıkıntıların tedavinin bir sonucu olarak normal olduğunu, korkacak bir durumun olmadığını, bir şekilde ateşin kontrol altına alınacağını her konuşmamızda bize anlatıyor.

Şule nin lökositleri olması gereken seviyeye çıktıkdan sonra Ahmey bey devreye girecek. Tedaviye burada mı devam edilecek, yoksa Almanya'ya mı gidilecek... Bunların kararı henüz verilmedi. Bunların hepsi Lökositlerin çıkması, Şule' nin genel durumunun iyileşmesiyle doğru orantılı verilecek kararlar.

Bu konudaki gelişmeleri sizlere duyuracağımdan emin olabilirsiniz..

Şimdilik verebileceğim haberler bunlarla sınırlı.. Tekrar görüşmek üzere...

Sağlıcakla kalın,
Alev Balta

30 Ekim 2010 Cumartesi

30 EKİM 2010 CUMARTESİ

Merhaba sevgili dostlar,

İki gün aradan sonra tekrar beraberiz. Kemoterapinin etkileri halen devam ediyor. Tabiki bir gün öncesine göre daha iyiyiz, ama henüz Şule' min şikayetleri bitmedi. Hala birşeyler yemesine engel olan ağız, boğaz, yemek borusu sıkıntıları sürüyor.
Söylediğine göre canı çok şeyler istiyormuş ama maalesef hala yutma zorluğu çekiyor.Bu yüzden onların hiçbirini yapamıyoruz.
İnşallah önümüzdeki hafta bunların hepsi geçmeye başlayacak. Bizde mutfaktan çıkmayacağız!!!! İnşallah Allahım....

Biliyorsunuz iki gündür Yalçın buradaydı. Bugün akşam üzeri onu yolcu ettik. Size bunları yazarken o, Almanya semalarına yaklaşmıştır herhalde...Onun gelmesi, tabiki havamızı değiştirdi, moralimizi yükselti. Onun çocuklarının bir haftalık ara tatilleri başladı. Şimdi onlarla programlar yapacaklar. Bakalım bu hafta nerelere yürüyerek giderler, kaç kilometre yaparlar size sonra bildireceğim..
Tatil bittikden sonra Yalçın yine gelecek..

Bu gece hastanede ben kalıyorum. Dün gece Yalçın vardı. Şimdi iki kardeş karşılıklı dans yarışmasını izliyoruz.. Yarışmacılar arasında, ismi söylendiğinde epey alkış alan BEDÜK diye bir adam var. Aranızda onun kim olduğunu bilen varmı??? Şule de , ben de bilmiyoruz ve merak ediyoruz... Bize yazarmısınız?

Arkadaşlar, dostlar şimdilik bu kadar yazıyorum.
Tekrar görüşmek üzere,
Sağlıcakla kalın......
Alev Balta

28 Ekim 2010 Perşembe

28 EKİM 2010 PERŞEMBE

Merhaba sevgili arkadaşlar,

İki gün aradan sonra yine birlikteyiz. Bir yağmurlu İstanbul gününü daha geride bıraktıkdan sonra yine sizlere yazıyorum. Araya birer gün mola koyarak sizlerle beraber oluyorum. Çünkü
ancak yazacak haberleri biriktirebiliyorum.

Şule, yapılan kemoterapinin olumsuz etkilerini yaşamaya devam ediyor. Bunun böyle olacağını, kaçışı olmadığını artık öğrendik. Önümüzdeki haftanın ortalarına kadar bu sıkıntılar devam edecek. Bunu kabullendik. Şu sıralar en büyük sıkıntısı, ağzından başlayan ve midesine kadar devam eden yemek borusunda oluşan kemoterapi yan etkileri. Lökositleri yavaş yavaş harekete geçmeye, artmaya başladığı zaman oradaki olumsuzluklarda geçmeye başlayacak ve normal beslenmesine dönecek.

Bu sabah normal kontrollerini yapan doktorlarımız, Şule' nin yutkunurken bile sıkıntı çektiğine şahit olduklarından, ağrı ve acıyı biraz olsun azaltabilmek için bir bant yapıştırdılar.
Faydası oldu galba biraz... Şule biraz önce bana "buzdolabındaki muhallebiyi bir denesek mi acaba?" diye sordu. Nasıl sevindirici bişey bir bilseniz... Şimdi muhallebi ısınmakla iştigal ediyor. Birazdan denemeye başlayacağız...
Daha önceleride bu devreleri atlatırken Şule bana arada "hadi seni biraz sevindireyim, bana iki tane grissini verirmisin?" derdi... Herhalde haftaya bunları yine duyacağım.

Bugün öğlenden sonra Yalçın Almanya'dan geldi. İki gün bizimle olacak. Cumartesi akşamı dönecek. Bu Cumhuriyet bayramında hep beraberiz ne güzel... Olumsuz hava şartlarından dolayı Yalçın ancak saat 17.30 a doğru hastanede olabildi. O gelince ben biraz dolaşmaya çıktım. Saat 20 civarı geri geldim. Yemeğimizi yedik... Şimdi ben size yazıyorum, Yalçın, Yahşi, batı yı seyrediyor. Şule, oğlundan gelen mesajı okuyor.Yani herkez birşeylerle meşgul...

Evet sevgili dostlar, şimdilik bu kadar yazıyorum.
Tekrar görüşmek üzere...
Sağlıcakla kalın...
Alev Balta

26 Ekim 2010 Salı

26 EKİM 2010 SALI

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Size son iki gündür yazamadım. Merak içinde olduğunuzun farkındayım. İşte şimdi yazmaya başlıyorum ama yinede fazla yazacak bir şeyim yok..

Şule' nin şu andaki sıkıntlarının sebebi hastalığı değil, yapılan tedavinin bir sonucu.
Bunu biliyoruz, bir süre sonra geçeceğini de biliyoruz. Biz biliyoruz da , önemli olan Şule' nin bilmesi ve gayrete gelmesi.

Hala, damardan verilen bir sıvı ile besleniyor. Dün çok az miktarda süt içebildi. Ama bunu içinde tutabildi. Bu önemliydi...

Kendi başına duş yapabiliyor. Bu konuda yardım talep etmiyor. Buda güzel...

Kocacığı geldiği zaman aniden uyanıyor, yüzü gülmeye başlıyor... Bu hepsinden güzel...

Bugün Ecmel hep burada olacağını söyledi. O da şimdi rahat rahat karşımda uyuyor.

Antibiyotiklerini taktılar şimdi. Birazdan da bacağının pansumanını ve buz tedavisini yaparız..
Herşey güzel olacak.... Merak etmeyin....

Sizleri seviyoruz..
Sağlıcakla kalın

Alev Balta



23 Ekim 2010 Cumartesi

23 EKİM 2010 CUMARTESİ

Merhaba sevgili dostlar,


Bu günümüz, düne göre biraz daha iyi geçti diyebilirim.
Sabah saat 1o.30 a kadar rahat bir şekilde uyudu Şuşum. Hemşirelerde, ateşi olmadığı için saat başı gelip uyandırmadılar. Güzel güzel dinlendi.


Uyandıkdan sonra port dan hemen antibiyotiklerini taktılar. Onlarda bittikden sonra kendi başına banyoda yıkandı... Bunu yapabildi.. Tabiki hem onun açısından hemde bizim açımızdan çok güzel bu. İki gün önce ki halini düşününce, bu bahçede sek sek oynamak gibi geliyor insana.


Misler gibi olup, tertemiz yatağına yatınca yüzünün hafiften güldüğünü görmek mümkün oluyor zaten. Bu arada Ecmel' de arada fırsatlar yaratıp,kısa kısa da olsa Şule'sini görmeye geliyor gün içinde. Bu ona çok iyi geliyor tabi...


Tüm gün yatağında kah gözler açık, kah kapalı, bazen bilgisayar bakarak, bazen uyuyarak zamanı doldurmaya çalıştı.
Yarın inşallah çok daha iyi olacak.

Birazcık normal beslenmeye geçebilsek moralide yerine gelecek. Hem yutma güçlüğü çekiyor, hemde biraz sıvı aldığında midesi bulanıyor. Buda geçeçek.
Şuşum neleri atlattı.... Neleri yendi, neleri geride bıraktı... Bu dört günlük kemoterapiyimi yenemiyeceğiz????

Eyyyy kemonun yan tesirleri!!!!! Duy sesimi!!!! Şule neleri geride bıraktı..
SENİ Mİ ATLATMICAK....



Sizleri seviyoruz...
Sağlıcakla kalın
Alev Balta

22 Ekim 2010 Cuma

22 EKİM 2010 CUMA

Merhaba arkadaşlar,

Bugün size öyle uzun uzun yazamayacağım.
İnşallah alıştığınız gibi uzun yazılarıma üç, dört gün sonra başlayabilirim..

Dün akşam üzeri Şule' min kemoterapisi bitti. Onun akabinde hemoglobin ve trombosit verildi. Bu sefer trombositler sevgili Ali' den geldiler....

Ateşinin yükselme aralığı giderek uzuyor. Bu tabiki çok güzel bir haber..
Doktorlarımız sık sık kontrole geliyorlar. Almanya'daki Ahmey bey ile devamlı iletişim halindeler. Bu da bizi ayrıca memnun ediyor.

Herhalde daha iki hafta kadar hastanede kalacağız. Bundan sonra neler yapılacağına karar verilecek. Buraya ilk geldiğinde 197.000 olan lökositler, bugün 20 ye düşmüş görülüyor. Bu, istenen bir sonuç... Şimdi bu önümüzdeki 15-20 gün içinde bu sayının normal değerlere çıkması beklenecek.
Yani önce indirilmesi, sonra tekrar normal sınıra çıkartılması gerekiyor.

Şİmdilik yazacaklarım bunlarla sınırlı. Hepinize iyi hafta sonları diliyoruz...
Sizleri çok seviyoruz,

Sağlıcakla kalın...
Alev Balta

20 Ekim 2010 Çarşamba

20 EKİM 2010 ÇARŞAMBA

Merhaba sevgili dostlar,

Bir gün aradan sonra size tekrar yazmaya başlıyorum.
Dün öğlenden sonra annem Şule' nin yanına geldi ben biraz dolaşmaya çıktım.
Benim hastaneden çıkacağım saatte sevgili Emre buradaydı. " Nereye gideceksin?" diye sordu.. Ben de "yürüyerek Cevahire giderim, orada biraz dolaşır sonra da bir sinama yaparım" dedim. "Sinema için niye taaaa oralara gidiyorsun ki, hemen şuracıkta City's var...Gmall var.. oralara gitsene " dedi. Bende " amaç yürüyüş yapmak, onun için Cevahir' e gidiyorum deyince bana verdiği cevap şu oldu: " Pendik' deki sinemada da senin istediğin film var, oraya git bari"...Biraz gülüştük bu vesile ile iyi oldu tabiiii .

Emre geldiği zaman bizi neşelendiriyor. Ecmel'in can arkadaşı Emre... Taaa çocukluklarından beri beraberler.... İşi nedeniyle zamanının büyük bölümünü Moskova' da geçiriyor ama şu dönemde Ecmel' i yanlız bırakmamak , ona moral desteği sağlamak amacıyla "işleri kendi haline bıraktım ben buralardayım" diyor.... Allah herkeze böyle can dostlar, arkadaşlar kısmet etsin...

Bugün , kemoterapinin üçüncü günü. Biraz önce ilacı , port'a bağladılar. Onu bağlarlarken bizim yoğurtlu kebabı çıkartıyorlar. Onun için öğlen vakti geldiğinde biraz birşeyler yedirebilirsem sevineceğim. Şimdi taktıkları ilaç yarım saatte bitiyor. Sonra üç saat kadar ara veriyorlar , sonrada dört saat sürecek başka bir ilaç takıyorlar. Dün öğlenden sonra ateşi yükseldiği için bir süreliğine kemoterapi ilacını çıkartıp ateş düşürücüyü taktılar. Ama bugün de öyle olursa hepsini beraber vermeyi düşünüyorlar. Çünkü sırada takılmayı bekleyen kan var....

Size, dünden ve bugünden yazacaklarım şimdilik bu kadar. Önemli bir gelişme olursa ilaveyi yaparım tabi... Şu aralar fotoğraf eklemeyi düşünmüyorum. Kemolar bitsin, neşemiz yerine gelsin bol bol ekleyeceğim... Merak etmeyin...Söz....

Sağlıcakla kalın,
Alev Balta

18 Ekim 2010 Pazartesi

18 EKİM 2010 PAZARTESİ

Merhaba sevgili dostlar,

Dün gece hastanede Şule' nin yanında kaldığım için sabahın çok erken saatlerinden itibaren beraberdik onunla..
Saat 08.15 de oda kapımız açıldı ve Amerikadan bir gün önce dönen doktorumuz Burhan bey , bir gram bile yol yorgunluğu belirtisi vermeden,güleç yüzüyle Şule' nin yanına girdi.
Sabahki kan değerlerini çok güzel bulduğunu söyledi.Herşey normale inmiş gibi gözüküyor artık. Dün , Emre'den alınan trombositler, birgüzel yerlerine yerleşmişler. Lökositler düşmüş. CRP iyicene inmiş. Gayet güzel... Demekki bugün kemoterapiye başlayabileceğiz....

Eğer lökositler 197.000 lerdeyken kemoterapi yapılsaymış, ilacın etkisiyle parçalanan lökositler, böbrekleri çok tahrip edermiş.. Uygulanan yöntemin çok doğru olduğunu bu şekilde bizde anlamış olduk...

Öğlene doğru sevgili Dane bizi ziyarete geldi. " Ah Dane' cim, Şule o tavukgöğüslerinin hepsini yiyebilse başka ne isterim ki?" Dane bizimleyken,
Yalçın'da geldi. Hep beraber sohbete başladık. .Dane' cim sen çok yaşa emi..
Bizi ne güzel güldürdün!!!! Vallahi bir duyan olmuşsa "bunlar herhalde kafayı yemişler "falan diye düşünmüştür.
Hele Şule' nin hasta olmak yerine tercih ettiği sosyal durumu bir bilseniz..
Artık daha fazla yazamıyorum... Ayıp olur... İsterseniz kendisi size anlatsın...

Öğlen tatili olduğu zaman işyerindeki, arkadaşları kalabalık bir grup olarak ziyarete geldiler. Tabiki sadece kapıdan benim cemalimi görebildiler..

Ardından Yalçın Almanya ya dönmek üzere yola çıktı.
Daha sonrada kemoterapi hemşiresi odamıza geldi ve 4 saat sürecek ilaçları sırasıyla takmaya başladı.
Bu tedavi 4 gün sürecekmiş. Yarın ki biraz daha uzun olacakmış. Ama ilaçlar bittikden sonra Şule' nin de yavaş yavaş hali ve dermanı azalmaya başladı.
Çok çabuk tesir etti. Bu zaten farklı bir uygulama.
Akşam yemeği yemeği ben oradayken reddediyordu. Ecmel sonra onu kandırıp birşeyler yedirdimi???? yarın sabah belli olur.

Size şimdilik bu kadar yazıyorum...
Sizleri çok seviyoruz..
Sağlıcakla kalın....
Alev Balta

17 Ekim 2010 Pazar

17 EKİM 2010 PAZAR

Merhaba sevgili dostlarımız,

Bu gün pazar... Güzel, ışıklı bir İstanbul sabahına uyandık. Henüz tan yeri ağırırken Şule' den alınan kan örnekleri saat 9.00 civarında hemşirelerin ellerinde oluyor. Artık, bizim bu sonuçları ne kadar titizlikle takip ettiğimizi bildiklerinden birer nüshada bize basıp getiriyorlar.

Bu sabah alınan sonuçlara göre, lökositler 17.000'e, CRP de 58 'e düşmüş gözüküyor. Bu vücuttaki enfeksiyonu artık konrol altına alabildiğimizi ve düşüşe geçtiğinin işareti.

Kemoterapiye başlayabilmek için bunların olmasını bekliyorlardı. O da oldu.
Büyük bir ihtimalle yarın sabah kemoterapiye başlayacaklar...

Bu sabahki sonuçlara göre ayrıca trombositler de 14.000 ' e gerilemiş.
Bu sonuç, bugün Şule' ye trombosit takviyesinin yapılması gerekliliğini gösteriyor.
Hemşireden gelen uyarıyla Sevgili Bernev'imizi aradım. Çünkü eşi Emre bizim trombosit donörlerimizden. Ali' de baş donörlerlerden.. Ama pazar sabahı küçük çocukları olanlar daha erken uyanmışlardır diye birinci donör sırasını Sevgili Emre'ye vermek zorunda kaldım.. """Ali.... Bu kıyağımı unutma emi!!!!!!""""Bundan sonraki sıra Ali' de...
Kemoterapi esnesında kan gerektiği zaman hastane bunu kendi temin ediyor. Bizden birşey talep etmiyorlar... Fakat trombosit in taze alınması gerekiyor. Bekleyebilen bir şey değil... Hatta Şule' ye verilmesi esnasında ara sıra torbanın sağa sola sallandırılmasını istiyorlar..Durunca kristalize gibi bişey oluyor...
Az önce Şule duşunu aldı... Temiz temiz giyindi... Yatağımız değişti... Şimdi misler gibi yatacak...

Yalçın' ı bekliyoruz. Bu sabah biraz geç uyanmış. "Toparlanıp geliyorum "dedi az önce.. Yarın Almanya' ya döneceği için bugün hep Şule' nin yanında oturur zannediyorum. Onun için ben de bir ara şöyle bir tur atmaya çıkarım belki....
Hah geldi işte... Bir elinde "seyyar ofisim" dediği koca bir tekerlekli çanta...Diğer elinde annemin yaptığı elma kompostosu...

Evet sevgili dostlarımız bugünlük durumumuz böyle... Herşey düzelecek... Herşey güzele gidecek. Benim Şuşum çok kuvvetli... Bunu da atlatacağız....

Hepinizi seviyoruz....
Şule - Alev

15 Ekim 2010 Cuma

15 EKİM 2010

Merhaba dostlarımız ve arkadaşlarımız,

Kemoterapiye henüz başlamadılar. Bu sabah alınan kan tahlillerinin sonucunda, lökositleri düşürmek için verdikleri ilacın işe yaradığını gördük.
196.000 den, 43.000 e kadar düştüler kendileri. Çok şükür bu güzel bir netice.
Ciğerdeki ufak enfeksiyon kontrol altında. CRP giderek düşüyor. Bu, vücuttaki enfeksiyonun azaldığını gösteriyor.
Sağ bacağında, diz altının iç tarafında yüzeyel bir damarda filebit oldu. Bunu da bacağı yukarı yastık yardımıyla kaldırarak ve havlu üzerinden buz tedavisi yaparak geçirmeye çalışıyoruz. Ayağa kalktığı zaman biraz sıkıntı veriyor.

Canı pek birşey yemek istemiyor. Doktor Mustafa Bey'e " beni Almanya daki gibi yapın, siz besleyin " dedi. Onlarda port üzerinden damar yoluyla beyaz bir sıvı gönderiyorlar. Yalçın ve ben ona YOĞURTLU İSKENDER adını taktık.
Anlıyacağınız, iki gündür kendileri devamlı yoğurtlu iskender götürüyor!!!!!
Arada, biraz meyva, 2-3 bisküvi, birazcık tavuk göğsü falanda ekstrası oluyor.
Bu sabah biraz kızarmış ekmeği, üzerine tereyağ ve reçel sürerek yiyebildi.
Biraz da süt içti.. OOhhh bu bizim için çok güzel......
Az önce kayınvalidesi Gülsüm hanım geldi. Her zamanki gibi eli kolu dolu olarak tabi. Şule ye çok güzelbir yastık getirmiş. Rahat rahat yatakda oturabilsin diye....
Şimdilik bu kadar yazıyorum. Henüz sabah şimdi. Öğlenden sonra veya akşam önemli bir gelişme olura size ileteceğimden emin olabilirsiniz...

Sağlıcakla kalın...
Alev Balta

13 Ekim 2010 Çarşamba

13 EKİM 2010

Merhaba sevgili dostlar,

Size bugünün de raporunu yazmak için hazırım.
Bugün için kemoterapiye başlayacaklarını söylemişti doktorlarımız. Fakat sonradan yaptıkları bir konsültasyon sonucunda lökositleri 100.000 e indirdikden sonra başlamaya karar vermişler. Yapılan tahminlere göre yarın bu sayıyı göreceğiz ve tedaviye başlayacaklar.
Bugün bunları bize izzah eden Mustafa Bey'e " bu tedaviyi Almanya'da yapmamızın doğru olup olmayacağını" danıştık. "Bu tamamen sizin tercihiniz, bu konuda karar verirseniz ben Şule'yi Almanya ya gidebilecek şekilde hazırlarım, yanına bir sağlık personeli verir, her türlü organizasyonu ayarlarım .Ama ne gidin derim, nede gitmeyin" diye konuştu.
Bunun üzerine Ecmel ve Yalçın Almanyadaki doktorumuz Ahmet bey ile konuşmaya karar verdiler. Ahmet bey ise" bunun doğru olmayacağını, zaten İstanbulda yapılacak tedaviyi beraber organize ettiklerini, Almanyada şu an için yapılacak farklı birşey olmadığınu ve yolculuğun Şule için bir dezavantaj olabileceğini " söyledi. Kemoterapiden sonraki dönemide atlattıkdan sonra düşünelicek bir konu olduğunu belirtti.
Bunun üzerine bizde Mustafa Bey'e "burada kalacağımızı" söylediğimizde " "en doğru kararı verdiğimizi, bizi yönlendirmekten çekindiği için kendi fikrini söylemek istemediğini " belirtti.
Artık kemoterapimizi burada alacağız. Bunu 5 günlük bir tedavi olacağını biliyoruz. Bugün , halen devam eden ateşin kaynağını bulabilmek için bir tomografi çekildi. Yine eskiden olduğu gibi ciğerde ufak çapta bir enfeksiyon gözüküyor. Bununla ilgili tedaviyi zaten pazar gününden beri alıyor.

İnşallah yarın başlayacak kemoterapi Şule mizi çok sarsmadan işlevini yerine getirir.
Size elim erdikçe gelişmeleri aktaracağım. Sizleri merakta bırakmayacağımdan emin olabilirsiniz....
Dualarınızı bizden eksik etmeyin....
Sağlıcakla kalın...
Alev Balta

12 Ekim 2010 Salı

BİZ YİNE HASTANEDEYİZ..........

Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,



Yukarıdaki başlığı okuyunca şok oldunuz dimi????

Bundan önce Şule' nin yazdığı son yazıdaki resimleri görünce, yazılanları okuyunca aklınıza böyle bir şey gelirmiydi????

Hiç birimizin gelmediği gibi sizlerinde gelmezdi... Ama oldu işte...Aklımıza hiç gelmeyen şey, başımıza geldi...



Cumartesi günü Şule'min ateşi biraz yükselince vede kendini yorgun hissedince doktorunu aramış ve hastaneye gidip tahlil yaptırması önerilmiş.

Tabi doğru Amerikan Hastanesine... Sonuçlar belli olunca lökositlerin yine çok çok yüksek olduğu görülmüş. Buda, mel'un hastalığın geri geldiğinin bir göstergesi sayılabiliyor.

Normal programa göre Şule pazar günü Almanya ya kontrole gidecekti. O gün sabahleyin onlara "iyi yolculuklar" dilemek için telefon ettiğimde durumu öğrendim. Tabi hemen valizi dolaptan indirip içine ,önüme gelenleri tıkıştırıp kendimi yollara vurdum.

Hem buradaki doktorlarımız, hem de Almanya'daki doktorumuz şaşkınlar.

Bu kadar kısa bir zamanda yeniden kendisini göstermesi beklenmedik birşeydi.

Zira 10 gün önce tüm tetkikleri yapılmış, herşey normal seyrinde gözükmüştü. Ne olduysa son 10 gün içinde oldu....

Şimdi şöyle bir tıbbi program uygulanacak. 1-2 gün lökositlerin sayısını ilaçlar yardımıyla düşürecekler. Sonra 5 gün sürecek, önceden yapılandan farklı bir kemoterapi uygulanacak.Bunu takiben nötropeni dönemini yine hastanede geçireceğiz. Buda yaklaşık bir ay kadar sürüyor. Ondan sonra yeni bir uygulama olan, Almanya' da Yalçın' dan alınan ve dondurulan beyaz hücreler Şule' ye aktarılacak. Bu işlem ilik nakli gibi komplike bir şey değil. Daha basit.

Ondan sonrada gelişmeler gözlenecek.

Bu arada, ikinci ilik nakli imkanı maalesef yakın bir zamanda mümkün gözükmüyor. Çünkü bukadar sık aralıklarla yapılması doğru görülmüyor.



İşte arkadaşlar durumumuz bu merkezde. Ecmel ve ben Şule'mizin yanındayız.

Sizleri yine eskiden olduğu gibi elimden geldiğince bilgilendirmeye çalışacağım.

Dualarınızı bizden eksik etmeyin,

Hepinizi seviyoruz....



Sağlıcakla kalın...

Alev Balta

2 Ekim 2010 Cumartesi

Amsterdam 10 eylül 2010





Sevgili Dostlar,
Ağustos 15 den beri blog'a bir şey yazmamışız. Ama yazı yazma enerjimi kitaba yoğunlaştırdım. Daha önce bahsettiğim kitap projemize hız verdik. İş dünyasına başlamadan bitirmeyi hedeflemiştim ama olamadı. Şimdi önümüze yeni bir hedef tarih koyarak çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum çünkü canım arkadaşım Esin bana yardım ediyor. Onunla bir plan yaptık. Ben kitabın ilk bölümünü bitireceğim. Esin de blog yazılarını "edit" ederek ilk basılacak hale yıl sonuna kadar getirmeye çalışacağız. Sizlerin, hepinizin her aşamada mutlaka katkıları olabilir. Gelişmeleri sizlere gene blog üzerinden duyuracağım.
Bunca zamandır sesin soluğun çıkmadı neler yaptın derseniz; en önemli aşama iki hafta önce işe resmen başladım. Artık her gün işe gidiyorum. Sabahları biraz geç gidip, erken dönmeye çalışıyorum. Eğer çok yorulduğumu hissedersem arada eve gelip yatıyorum. Bedenimi dinliyorum, o söylüyor zaten bana, belki de ben onu dinlemeyi öğrendim. Yoruldun diyorsa, tamam dinleniyorum, inatlaşmıyorum. Bir kaç hafta öncesine göre daha halsiz ve daha yorgun olduğum günler oluyor. Dr Ahmet bey bu normal diyor. Hem yeni bir tempo içindeyim, ilik reaksiyonu devam ediyor ve ilaçların da yan etkisini düşünürsek beklenen bir şey olduğunu söylüyor. Ofise gittiğimde beni en çok rahatsız eden, gözlerimin kuruluğu. İlaçların yan etkisi olduğunu biliyorum bir de klimalı kuru ortam sanırım daha çok etki ediyor. İş yerinde hijyene çok dikkat etmeye çalışıyorum. Herkesin dokunduğu kapı kulplarına dokunmamaya, kalabalık yerlere girmemeye ve zorlanmadıkça tuvalete girmemeye çalışıyorum. Bu her eve dönüşümde Alp kapıyı açar açmaz onun üstünden atlayarak, koşa koşa ihtiyaç gidermeye ve şişen karnımı indirme rutüeline dönüştü. El sıkışmıyorum. Yeni taktik, Japonlar gibi selamlıyorum. Geçen hafta Ecmel'in katıldığı eğitimde tanıştığımız Everest'e beş kez tırmanmış, fotoğrafçı ve dağcı David'in söylediği gibi " öpüşmekten değil, elden geçer bu meret, dudaklarımızı değil, ellerimizi yıkamamız hep söylenir". David'e hikayemizi anlattık. Çok etkilendi. Birlikte verdiğimiz mücadele, gücümüz ve aşk hikayemiz, bu anlatılması gerekir dedi. Kitaplaştıracağız ve bunu bağış kampanyası olarak değerlendireceğiz dedik. Mutlaka okumak isterim deyince, bir de kitabın ingilizce tercüme işini de hesaba katalım mı diye düşünmeye başladım. Hele bir ortaya çıksın da, kısmetse o da olur.
Kontrolerim devam ediyor. Eylülde detaylı tahliller yapıldı Almanyada. Her şey normal gidiyor şükürler olsun. Önümüzdeki hafta tekrar kontrole gidiyoruz. Burada olduğum ay içersinde tahlillerimi yaptırıyorum ve Ahmet bey'e de yolluyorum. Kandaki demiri ( feritin diyorlar doktor amcalar) azaltmak için arada kan akıtmaya devam ediyorum. En son tahlilde 1400 lere düşmüştü. Bakalım haftaya ne çıkacak.
Eylül deki kontrolüme gittiğimizde bayram haftasına denk gelmişti. Istanbul tatildeyken biz de Düseldorf'dan trenle iki saatlik yol Amsterdam'a geçtik. Ben ING genel müdürlükteki İK ekibiyle tekrar bir araya gelme fırsatım oldu. Ecmel'in de iş görüşmeleri vardı. Hem tatil hem iş yaparak güzel vakit geçirdik. Amsterdam'da yapılması gereken ne varsa yaptık, doktorlardan gizli!!! Keşke daha uzun kalabilseydik ama refaranduma yetişelim diye cuma günü döndük. Arada bu hovardalıklar iyi geliyor, yapmak lazım, lafta kalmamalı.
Önemli bir gelişme daha; aşı olmaya başladım. İlk karma aşımı 18 eylülde oldum. Dün de pneumo aşım yapıldı. Bugün onun için biraz kırgınlığım ve çok hafif bir ateşim çıktı. 38 den aza doktorların ateşten saymadığını bildiğimden endişe etmiyorum.
27 ağustos Ecmel ile nikahımızn birinci yıl dönümüydü. Alp, Lal, Ecmel ve ben birlikte yemeğe gittik. Hastahane odasında herkesin ninja kaplumbağalar gibi maskeli olduğu kısa nikah törenimizin üzerinden tam bir yıl geçmiş. Alev hep yanımdayken bana " bunlar gelip geçecek ve geriye baktığımızda nasıl geçmiş olduğunu bile anlamayacağız" diyordu. Gerçekten öyle, bir yıl geçti ve ne acılar, ne sıkıntılar, ne endişeler yaşadık, sanki bunları ben yaşamamışım gibi. Kötü ve acıyı kolay unutma kabiliyeti insan oğlunun en mucize yeteneklerinden biri olsa gerek. Yoksa bunu benim gibi "salak"lar mı daha iyi beceriyor?
İki gün sonra ise arkadaşlarımız ile evlilik yıldönümüzü bir yemekte kutladık. Asiye'ciğimiz bize daha sonra bir film hazırlamış. Kendisiyle ilk tanıştığım geçen yıl ağustosda, hastalanmadan 15 gün önce çekilen resimlerimiz, nikah törenimizin onun ofisinden yapılan canlı yayını ve bu yılın resimleri ile hazırlanmış çok romantik bir film. Her seyredişimde ağlıyorum.
Daha fazla size nasıl olduğumu sözlerle değil, resimlerle anlatmaya çalışayım;
Sevgilerimle, hepinizi özledimmmmm.
Şule

15 Ağustos 2010 Pazar

BEN YİNE YAZABİLİRMİYİM ?


Merhaba sevgili dostlar ve arkadaşlar,

Şule' min dünkü yıldönümü yazısından sonra, benim de içimden buraya tekrar yazma arzusu geldi. Ama artık çok neşeli ve mutlu olarak yazıyorum.


Blog takipçilerimizden bir kısmının, hastaneye yattıkdan sonraki gelişmelerden haberi olmaya bilir. Sizlere, sırası gelince Şule onları ballandıra ballandıra anlatacaktır.. Lütfen bizden ayrılmayın... Sürprizlerimiz var!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!


Bundan tam bir yıl önce 14 ağustos 2009 da bir cuma akşamı Şule beni telefonla aradı. Gayet normal olarak konuştukdan sonra " sana birşey söyleyeceğim, ben şimdi hastanedeyim, lökositim 50.000 çıktı. Onu araştırıyorlar. Ama merak etme iyiyim. Haber vermezsem kızarsın diye aradım" dedi. Aman allahım şok olduk tabi. 50.000 ne demek... Şule' ninde yazdığı gibi apandisiti patladığı zaman bile bunun yarısından azdı...

Bu durumda ne yapılır????? Herkezin yaptığı gibi internete koştuk. Şok,şok,şok... Bir tane düzgün birşey yazmıyor. Ardından doktor olan görümcem Ferhan' ı aradım. Olayı anlattım.
Oda bize " Siz doktor değilsiniz, bir kere o interneti kapatın. Bilmediğiniz konularda yorum yapmayın. Doktorlar en kısa zamanda teşhisi koyarlar. Kendinizi bunlarla hırpalamayın, Şule' ye sizler lazım olabilirsiniz" dedi,. O geceyi nasıl geçirdik bir Allah, birde biz biliyoruz.

Ertesi sabah erkenden uyanıp hemen yola koyulduk, doğruca hastaneye. Çünkü, annem ve Alp Bodrum' daydılar. Yalçın Almanya' dan ailecek doğru Bodrum' a gelecek, biz Bursa' dan gideceğiz, Şule' de Ecmel ile İstanbul'dan gelecekti. Hepimiz ailecek Şule' nin Turgutreis' deki evinde buluşup beraber kısa bir tatil yapacaktık!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Hastaneye vardığımızda haliyle doğruca odaya koştuk. Şule yatağında sakincene yatıyordu.Bir süre önce hafif uyuşturarak kalça kemiğinden biopsi almışlardı.
Yanlış hatırlamıyorsam, lökositi biraz düşürebilmek için de serum falan takmışlardı.
Fakat Ecmel'in durumu hiçde iç açıcı değildi. Yüzü karmakarışıktı. Çünkü doktor arkadaşlarıyla konuşmuş, neler olabileceğini onlardan öğrenmişti.


Cumartesi ve pazarı öylece geçirdik. Kah gırgır yaparak, kah düşüncelere dalarak. Ayrıca Pazartesi günü kesin tanıyı almadan da Bodrum' dakilere birşey söylememe kararı aldık.

Pazartesi sabahı hepimiz çok gergindik. Odada doktorları bekliyorduk ki Mustafa bey geldi. Son derece güler yüzle, Şule ile şakalaşarak ,sonuçları yavaş yavaş , alıştırarak, ama hastalığın adını telaffuz etmeden bize olayı özetledi ve hemen kemoterapilere başlayacağını da söyleyince, ilk tepki haliyle Şule'm den geldi. ( Affınıza sığınarak bunu yazıyorum, çünkü gerçek) .ŞİMDİ SIÇTIK İŞTE..........

Hepimiz donmuş kalmıştık. O arada neler konuşuldu hatırlamıyorum ama Mustafa beyin odadan çıkmak üzere olduğunu görünce peşinden gittim. Koridorda hemen yakaladım ve neler olabileceğini sorduğumda kemoterapilerden sonra ilik nakline kadar gidilebileceğini söyledi.

O anı hatırlamak istemiyorum. Bir anda Ecmel' i yanımda fark ettim. Omuzlarımdan beni yakalamıştı. Ama kendisi benden beter bir haldeydi. O zamana kadar ancak 2 veya 3 kere çok kısa sürelerde beraber olduğum Ecmel'in boynuna sarılıp, adeta anırarak haykırdığımı, katılarak ağladığımı, Ecmel' in de beni, hemşire lerin ofisinin oradaki salona sürüklediğini hayal meyal hatırlıyorum.... İşte olay böyle başladı.

O gün Bodrum' dakilere olay münasip bir lisanla anlatıldı ve onların hemen istanbul' a gelmesi sağlandı. Şule; Alp ve annem ile gayet metanetli olarak karşılaştı. Kimse fazla cıvıtmadı ve ertesi sabah günde 18 saat süren ve bir hafta devam eden ilk kemoterapi seansı başladı...

Bu olaydan 7-8ay kadar önce bir yakınımızın bana laf olsun diye baktığı kahve falında görüp söylediği " kız kardeşin ile uzun bir yolculuğa çıkacaksın" kehanetide gerçekleşmiş oldu. Bundan sonra hiç bir şekilde kahve fincanımı ters çevirmeyeceğim.
Bu zorlu süreçte ben; Şulem' in yanında, onun güçlü iradesinin ve hayata bağlılığının karşısında kendimi dik tutmaya çalışarak, zaman zaman ondan ders alarak, onun, bu süreçteki yaşamında yanında, ona,yardımcı olamaya çalıştım.

Tanrıya binlerce kere şükürler olsun ki bugünlere geldik. Artık herşey yolunda. Hepimiz mutluyuz, artık hepimiz sağlıklıyız...

Hepinizisevgiyle kucaklıyorum....
Sağlıcakla kalın..


Alev Balta



Not: Arzu edenlere on günde bir( 250 cc kanda ne kadar varsa) o kadar demir tedarik edilir.!!!!


Müracaat : Şule Ayral