

Sevgili Ailem ve Dostlarım,
Artık alışverişe de çıkıyorum. Dün Yalçın’la birlikte kendimize yürüyüş için spor ayakkabısı bakmaya gittik. Tesadüf bu ya, ikimiz de aynı modeli beğendik. Yalçın erkek versiyonunu fosforlu yeşili ben de kadın modelinin fosforlu çingene pembesini aldım. Resimlerde gördüğünüz yeni spor ayakkabılarımızdır. Bu kök hücre transplantasyonunda zevkler ve beğeniler de mi geçiyor ne? Ayakkabı da bunu gördük bakalım ilerde başımıza daha neler gelecek!
Bugün Doktorum Ahmet Elmaçlı ile randevumuz vardı. Kan testleri gayet normal, sonuçlardan doktorumuz memnun. Biliyorsunuz Yalçın’la iliklerimiz tam bir uyum içersinde olduğundan istenilen tam reaksiyonu göremedik. Bunun için tedbir amacıyla bir uygulamaları olacak. Öncelikle bugün yapılan kan tahlilinde tekrar hücrelerde mutasyon olup olmadığına bakılacak. Her şey normalse Yalçın’dan bu sefer yalnızca beyaz hücreleri alınarak bana zaman içersinde azar azar verilecek. Bu benim hücrelerimin tamamını yok edip, 100% Yalçın olabilmem ve muhtemel oluşabilecek lösemi hücreleri ile savaşmayı yeni hücrelere unutturmamak için yapılan bir yöntem. Bu işlemin yapılıp yapılmayacağı 10 Mayıs’daki randevumuzda kesinleşecek. Ondan sonrakiler de 3 haftalık kontroller sırasında yapılacak. Doktorumuzun deyimiyle; mevcut temiz durumu koruma amaçlı yapılan bir işlem.
Istanbul’a gelişimizi de 10 mayıs daki duruma göre belirleyeceğiz. Bu ay sonu itibariyle Essen’ deki evin kontratı bittiğinden mayıs ayını Münih’de Yalçın’larda geçirmeye karar verdik. Haftaya pazartesi bir aksilik olmazsa doktor kontrolünden sonra Münih’e gitmeyi planlıyoruz.
Alev ablanız sizlerden gelen iltifatlardan dolayı çok mutlu. Artık ben iyiyim diye blog’a da yazmıyor ama gelen yorumları her sabah kalktığımızda heyecanla kimler neler yazmış diye takip ediyor. Sevgili eşi, bir tane eniştemiz Bertan da burada yanımızda. Keyiflerimiz gıcırında. Hele öyle bir gıcırındaki her akşam Yalçın’la birlikte cin tonikleri devirip neşe buluyorlar ve birbirlerine bazı itiraflarda bulunuyorlar. Alev örneğin Yalçın’ı küçükken çok dövdüğünü bunun sebebinin de yalnızca kıskançlık olduğunu itiraf etti. Hem kendisinden sonra erkek çocuk olması hem de erkek çocuğun daha çok kayırıldığını hissetmesindenmiş. Beni hiç kıskanmamış. Aramızda ne de olsa 8 yaş fark var. Ben doğduğumda ismimi vermesinden bana daha o zamanlar sahipleneceği belliymiş. Ben tam Alev’in hışmına uğramamışım, yırttık derken, bu sefer Yalçın beni çok kıskandığını itiraf ettmezmi! İlkokulda babamızı kaybettikten bir sene sonra ben Istanbul’a yatılı okula gittiğimden haftasonları eve geldiğimde hep iltimaslı durumlardaydım ve haftaiçi ben yokken bile devamli evde ben konuşulurmuşum. Yalçın da buna sinir olurmuş. Düşündüm ki, aramızdaki gerçek sevgi ve bağ o kadar güçlü ki, küçüklükte yaşanılan bu hisleri çoktan aşıp bir kenara koyup, kenetlenmişiz. Sevgili Annemi’ze, bize sahici sevgiyi öğreten Filiz’imize buradan da öpücükler. (Annem de artık netbook’lu ve skype ‘cı oldu, blog’u da takip ediyor)
Bugünkü yazımı tatsız bir haberle bitireceğim ama bunun tek amacı hepimizin kulağına bazı şeyler küpe olsun hiç unutmayalım diye. Istanbulda rahatsızlanıp, Amerikan hastahanesine yattığım zamanlarda doktorum Burhan Ferhanoğlu’nun da hastası olan ve benimle benzer sürelerde hastahanede kalan ve benim arkamdan ilik nakli için Essen’e gelen Azeri Orhan’ın bugün vefat ettiğini öğrendik. İki hafta önce annesinle konuşmuş ve durumunun iyi olmadığını biliyordum. Ahmet bey, hastanın durumunun çok farklı ve zor olduğunu, baştan beri ilik naklini yapmayı önermediklerini ancak yaşı çok genç olduğundan (20 yaşında) bu son şansı ailesinin kullanmak istediğini söyledi. Bu hastalığın da iyisi ve kötüsü var. Allahıma bin şükür bana iyisini ve tedavi edilebiliri verdi. Unutmayalım ve unutturmayalım diye yazdım, başta çocuklarımızın sağlığı olsun, geri kalan her şey yaşamın ayrıntıları. Tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz hiçkimse böyle acı yaşamasın. Ben tüm çocuklarımızın adına bunu yaşamış ve sıramızı savmış olayım.
Kucaklıyorum hepinizi
Şule